Bu gün kanlı bir Bayram yaşıyoruz. Ülkemizde 1 Mayıslar ne yazıkki kendilerini diktatör gibi gören iktidarların yönetiminde hep kanlı yaşanmıştır. Bu gün yaşadığımız 1 Mayıs böyle bir Başbakanın ve iktidarının döneminde gerçekleşiyor. Sendikaların 1 Mayıs’ı Taksim meydanında kutlama talebini reddeden AKP hükümeti, Taksim’e giden bütün yolları ulaşıma kapattı. Buna Galata Köprüsü de dahil. 1 Mayıs 1977’de 34 kişinin hayatını kaybettiği olaylardan sonra 1 Mayıs kutlamalarına kapatılan Taksim Meydanı geçen yıl açıldıktan sonra bugün de yasağın farklı bir biçimiyle yeniden işçi ve emekçilere kapatıldı. Ancak belki de ilk kez İstanbullular böyle bir günle karşılaşıyor. 1 Mayıs’ın “inşaat” gerekçesiyle Taksim’de kutlanmasının yasaklanması ardından İstanbul adeta AKP kuşatmasına alındı. Yaklaşık 14 milyon nüfuslu bir kente, ‘AKP’nin çiftliği’ muamelesi yapıldı. Sendikal direnişi kırmak için Taksim’e çıkan bütün yollar ulaşıma kapatıldı. Sadece 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenler değil, koca metropol diktatoryal rejimlerin bile cesaret etmediği uygulamalara maruz kaldı. Metrobüs, metro, tramvay, vapur seferleri, Taksim otobüs seferlerinin durdurulması ardından Galata Köprüsü ile Unkapanı Köprüsü’nün de kapakları açıldı.
“Toplumsal muhalefetin büyüyüp geliştiği bir dönemde üstelik genel seçimlere bir yıl kala toplumsal muhalefetin geriletilmesinde, sindirilmesinde, gayrımeşrulaştırılmasında son derece etkili olan bir travma’ olarak kayıtlara geçecektir. Günümüzün ileri demokrasi adı altında yaşadığı bu katliam, atanmış ve seçilmiş sorumlularının Başbakan, İçişleri-Emniyet-İstihbarat bürokrasisinin ve harp örgütlenmesinin sorgulanmasını talep etmek ve başta Başbakan olmak üzere sorumluları açığa çıkartmak ‘kanlı 1 Mayıs’ta niçin kan döküldüğünün, kimin kan döktüğünün adını koymak ‘demokratik çözüm ve barış süreci’nin selameti için gereklidir.
Mağrur olma Padışahım Senden Büyük Allah Var sözü:
Osmanlı Devleti’nde gelenek haline getirilmiş, koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahı olsa da neticede fani bir insan olduğunu ona unutturmamanın bir yoludur. Yavuz Sultan Selim’in (I. Selim) halife olmasıyla birlikte başladığı söylenen bu gelenekte yeni padişah olan şehzadeye tahta çıkışında ve daha sonra da bayram günlerinde, cülus törenlerinde, cuma namazlarında paşaların hep bir ağızdan bu sözü söyleyerek ona ölümlü olduğunun her daim hatırlatılması, kibirden uzak tutulması amaçlanır.
Ne yazıkki günümüzde Bakanlar kurulundaki Bakanların Kibrinden geçilmeyen Başbakanın kendine gelebilmesi için böyle bir sologan atma cesaretlerinin olduğuna inanmıyorum. Bu sologanı atmak ne yazıkki Türkiye Büyük Millet meclisinde ki Muhalif parti Millet vekillerinin bir ağızdan her Meclis açılışında bu sözü dile getirmeleri ile sağlanır umarım.
Belki Başbakan bu sözü duydukça kaybettiği aklı geri gelirde, bir an önce kendine gelir.
Mehmet Tevfik