Türk müziğinin acı kaybı. Pop müziğinin büyük ustası Kayahan Acar yaşamını yitirdi diye tüm haberlerde görünce inanasım gelmedi. Türk pop müziğine yüzlerce eser bırakan Söz yazarı, Yorumcu, Bestekar bu büyük ustanın aniden, çok erken aramızdan ayrılışı beni derinden yaraladı. Seksenli yıllara damgasını vuran Kayahan; 1981 de Canım Sıkılıyor canım, 1988 de Benim şarkılarım, 1989 da Benim şarkılarım 2 ile hayatımıza girmişti. Büyük sanatçı‘nın aramızdan ayrılışını farklı yorumlayacağım. Milyonlarca insanın gönlüne girmiş ve orada taht kurmuş güzel insanları, sevgi için yaşayan canları Tanrı erkenden yanına alıyor. Bu acımasız dünyada daha fazla acı çekmesinler daha fazla yıpranmasınlar diye. Bir şekilde koruma altına alıyor gibi geliyor bana. Okumaya devam et
Kategori arşivi: Kültür & Sanat
Trabzonda Cami Kalmadımı?
Tanrım sen bu insanlara akıl fikir ihsan et. Trabzon müftülügü Ayasofya Kilisesine imam tayin etmiş. Ey diyanet işleri başkanlığında görev yapan inançlı insanlar. Aklınızımı kaçırdınız.
Çok sevdiğim bir dostumun bir yazısını okudum ve çok üzüldüm. Sanki Türklerin hepsi Müslüman hanefi mezhebinden oluşmaktaymış gibi karar alan Diyanet işleri başkanlığına bir kaç sözüm olacak burdan.
Türkiyede yirmibeş milyon Alevi yurttaşımızın cem evleri konusunda ki istekleri görmezden gelinirken, sanki camiler dolmuş taşıyormuş gibi bir hava yaratmanız nedendir acaba?Tanrı ile arama girmeyin. Tanrı benim içimde bana şah damarımdan daha yakın. Ona ibadetimi yerine getirebilmek, duvalarımı iletmek için ne sizin aracılığınıza, ne de Caminize ihtiyacım yok.
Unutmayınız ki bu memleket bizim. Ortodoks dinine inanmış Karaman Türklerini, Gök Oguzları unutmayın. Bu Kiliselere gelip duva etmek onların’ da hakkı. Siz Türkiye Cumhuriyetinin Diyanet işlerinden sorumluysanız üç kitabında Tanrı kelamı olduğunu bilmeniz gerekir. En azından saygılı olabilirsiniz.
Trabzon şehrimizde zaten Kiliseden camiye çevrilmiş yeterli Cami var. Trabzon’da bazıları kiliseden çevrilmiş, bazıları da fetihten sonra yapılmış bu camiler varken neden Ayasofya?
Bu bir inatlaşma mı? Yoksa Müslümanlığın ispatı mı?
Bir yapı ya camidir ya da müze… Bunlar bir birinden farklıdır, her ikisini bir araya getirmek isterseniz bu durum yönetimi zora sokar. Trabzon Ayasofya’sının mimari ve sanat tarihi yönünden kendine özgü bir konumu vardır. Günümüze eski çağlardan en iyi biçimde gelen bu yapı İmp. I.Manuel Komnenos (1143-1180) zamanında yapılmıştır. Tarih boyunca Evliya Çelebi başta olmak üzere Pitton de.
Ayasofya’nın batı, güney ve kuzey yönlerinden üç ayrı girişi olup kendine özgü bir atrium ile narteksi vardır. İbadet mekânı üç nefli bir plan düzenindedir. Orta mekân dört büyük payenin taşıdığı yüksek bir merkezi kubbe ile örtülmüştür. Trabzon’daki diğer kiliseler arasında en zengin bezemelere sahip olan bir yapıdır. Fresklerinin 1260 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze son derece iyi korunmuş olarak gelen bu freskler Bizans Paleologos döneminin en erken örnekleridir. Kubbe’deki pantokratır İsa tasviri ve onun altındaki melekler korosu ve yazı kuşağı dikkati çekmektedir. Duvarlarında ise İncil’den alınma sahnelere yer verilmiştir.
Trabzon Ayasofya’sının Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrildiği söylenirse de son zamanlardaki araştırmalar Trabzon Beylerbeyi Ali Bey’in girişimleriyle 1670 yılında camiye çevrildiğini göstermiştir. I.Dünya Savaşında depo ve askeri hastane olarak kullanılmıştır. Edinburg Üniversitesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün onarımından sonra 1964 yılında müze konumuna getirilmiştir.
Bizans sanatında Ayasofyaların önemli bir yeri olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. İstanbul Ayasofya’sının yanı sıra Mora yarımadasında Monembasia Ayasofyası, Edirne Ayasofyası, Enez Ayasofyası, İznik Ayasofyası, Ohri Ayasofyası, Selanik Ayasofyası, Sofya Ayasofyası, Vize Ayasofyası ve Trabzon Ayasofyası bunların başında gelmektedir.
Trabzonluların mimari, sanat tarihi ve arkeoloji yönünden böyle bir yapının şehirlerinde bulunmasından ötürü övünmeleri gerekir diye düşünüyor, Trabzon halkının bu konuda duyarlı olacaklarına inanıyorum.
Saygılarımla.
Mehmet Tevfik Özkartal
Mehmet Ulay’a mektup
Ve bu gününde seni tebrik etmek istedim her kez gibi bir iki satırla bile kutlayabilirdim doğum gününü. Hatta bir uçakla gelip doğum gününde yanında bile olabilirdim. Biraz daha özel olmasını istedim. Bildiğin gibi yazarken duygularımı daha iyi ifade edebiliyorum. Bende öyle yaptım.
Hayat denen zorlu yolda yürüyoruz hepimiz. Kimi zaman yoldaki engellere takılıyor, duraksıyoruz. Kimi zaman ise engelleri önceden fark ediyor ve duraksamadan yolumuza devam ediyoruz. Bu yol öyle bir yol ki, yanlız yürümek imkansız gibi bir şey. Arkadaşlığımız ve ortak dostlarımız. Bunlar olmazsa olmazları bu zorlu yolun. Önce ailelerimiz, arkadaşlarımız ve sonrasında dostlarımız. Yaşımız ilerledi “Dostlar kalmadı artık” dediğimiz halde bile varlığından ümidi hiç kesmediğimiz, inandığımız bir dosta her zaman ihtiyacımız var. Gerçek dostuluğu bulan insanlar şanslı bu zorlu yolda. Her zaman derim ben “Yüzlerce arkadaşım var, ama sadece bir kaç tane dostum kaldı” Bugün o dostlarımdan birirnin doğum günü. Yeri geldiğinde yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmeyen, araya giren mesafelere rağmen hiç kopmadığımız dostum“ Mehmet Ulay’ın“ doğum günü. Değerli dostum; son zamanlarda senin işlerinin yoğunluğundan va araya giren mesafelerden olsa gerek pek görüşemez olduk. En son Mavi kelebeklerin setinde bir araya gelebildik. Ne acıdır ki oturup rahatça dertleşemedik bile. Çok sevdiğimiz iki kadeh rakıyı bile çok gördü hayat dediğimiz sorumluluklar.
Değerli dostum İyi niyetin, merhametin, yardımseverliğin hiç bitmesin. Ömrün boyunca yüzündeki gülücükler hiç gitmesin. İyi ki doğmuşsun ve iyi ki seni tanımışım dostluğunu kazanmışım. Ölmez sağ ve sağlıklı kalırsak birlikte geçirebileceğimiz nice mutlu yıllara.
Doğum günün ve ve yeni yaşın kutlu olsun değerli dostum…
Dostun
M.Tevfik Özkartal
Mavi Kelebekler ve Diziye VEDA
Mavi Kelebekler Adıyla; Hatice Soysev Kolatın yapımcılığını yüklendiği, Yasemin Türkmenli yönetiminde, TRT-1 ekranlarından yayınlanmaya başlayacak dizinin “Savaşlar er ya da geç biter. İnsanlık için bitmeyen savaş asıl o zaman başlar” sloganıyla aslında yakın tarihimizin belki de en kanlı olaylarından Bosna Savaşı’nı, hatta soykırımını anlatacak bir dizinin gösterime girmesi benim ekran başına oturmam için yeterli bir sebepti. Annemin Bir makedonya göçmeni Dedemim Selanik göçmeni olduğunu düşününce Avrupalılar tarafından unutturulmaya çalışılan yakın tarihimizin en büyük soy kırımlarından birinin kardeş Bosna da yaşanmış olması Vatana dönmek zorunda kalmış Rumeli göçmenlerini yakından ilgilendireceğini düşünüyorum. Belgeseli anlamını taşıyacak bu dizi benim gibi Yurt dışında yaşayan milyonlarca aileyi TRT 1’i seyretmeye yetmiş artmıştı bile.. 21 Nisan 2012 Antalyada düzenlenen Televizyon ödülleri Festivali ne katılmak için Türkiyeye geldiğimde Mavi Kelebeklerin Çekim setine uğramadan edemedim.19 Nisan Perşembe günü İzmit /Kandırada çekimleri devam eden dizinin Setindeydim.
Dizi oyuncularından, dostum Mehmet Ulay ve bu filmde rol alan bütün sanatcı arkadaşları başarılı çalışmalarından dolayı tebrik etmek istemiştim, istemesine de dilim tutuldu dizinin bittiği haberi gelmişti.Bende en az tüm çalışanlar kadar şaşkın ve üzgündüm. Büyük bir beğeni ile izlediğim, Bir yıl boyunca TRT 1 de geç saatlerde oynatılan bu dizi, aslında yurt dışında yaşayan, hatta Tüm Rumelinde ki kardeşlerimizi yakından ilgilendiren bu diziyi ilgiyle İzledikleri bir diziydi. Okumaya devam et
Angelopoulos Son Yolculuğuna Uğurlandı
Önceki akşam geçirdiği trafik kazasında 76 yaşında yaşamını yitiren dünyaca ünlü Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos, yakınları ve sinemaseverlerin katıldığı törenle son yolculuğuna uğurlandı.
Atina Birinci Mezarlığı’nda toprağa verilen Angelopoulos’un, Aghioi Theodoroi Kilisesi’ndeki cenaze ayini başlamadan önce ailesi, sanat dünyası ve çalışma arkadaşlarının yanı sıra çok sayıda kişi, onun bestelediği şiirleri ve en sevdiği halk şarkısı “Kondula Lemonia”yı (Ufacık limon) söyledi.
Cenaze törenine yönetmenin naaşının üzerindeki kurdelede, aynı zamanda setinde hayatını kaybettiği yarım kalan “Öteki Deniz” filminin başrol oyuncusu olan eşi Phoebe Economopoulos (Fivi) tarafından yazılan “Benim Theodorum’a ve hafızamız ve ruhumuzdan hiçbir zaman gitmeyecek olan Theodoros’a” sözleri dikkati çekti.
-“Bir münzevi gibi yaşıyor, film yaparak güç alıyordu”-
“El Greco” filmiyle dünya çapında ünlü Yunan yönetmen Yannis Smaragdis ise “Angelopulos’un bir münzevi gibi yaşadığını ve film yaparak güç aldığını” dile getirdi.
Yunanistan Sanatçıları Birliği (SEİ) adına konuşan Eleni Gerasimidu da
“Yunanistan’ı çıplak gösteren vizyon sahibi Angelopoulos’un fikirleri ve ikonlarının, Yunan halkın hafızasına ait olduğunu” ifade etti.
Angelopoulos’un naaşı kilisedeki ayinin ardından arkadaşlarının omuzlarına alınarak alkışlar eşliğinde toprağa verildi.
Öte yandan, Angelopoulos’un hayatını kaybettiği kazada ambulansın 45 dakika geç geldiği iddiasıyla birlikte kaza ile ilgili soruşturma başlatılırken, Yunanistan Kültür Bakanlığı ve Selanik Film Festivali, bundan böyle
“Uluslararası Theodoros Angelopoulos” ödülü vereceğini açıkladı. – ATİNA
Anadolu Ajansı [3308853]
BELKiLERDE SAKLI SEVDA
Kantara vurmak bu hayatı, yaşanası kılmak.
Saklanmışları aramak belkilerde, günümüzde bir nefes sahne tozu yutmak uğruna anlamak bu sevda’yı.
Sebebi her neyse yaşam biçimidir sahne hayatı.Tiyatro yalnızca bir olay değil, bir yaşam biçimidir! Hepimiz birer aktör, yani aktif oyuncuyuz: vatandaşlık toplumun içinde yaşamak değil Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim kurmaktır. Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur.
Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur. Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara beraber gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar.
Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı. Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor, Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar. Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi.
Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi.
Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir.
Tiyatro oyunculuğu özel eğitimi gerektiren bir meslektir. Her nekadar ülkemizde alaylı olarak adlandırılan usta çırak ilişkisi ile başlayan bu sanat dalı günümüzde Tiyatro öğretimi konservatuar denilen okulda yapılır.
Tiyatro; yazarların dram, komedi, trajedi türünde yazdıkları eserlerin sahnede oynanması sanatıdır. Tiyatro gösteri sanatı olarak tanımlanır.
Belli başlı türleri hakkındaki bilgileri bir dahaki sayımıza sakladım.
Hoşça ve sağlıklı kalın
Mehmet Ulay