ALMANYA TÜRKİYE’Yİ KISKANIYORMU

GERÇEKTEN BENİM ÜLKEME VATANI, VATANINDA YAŞAYAN İNSANLARINI SEVEN POLİTİKACILAR GELMEYECEK Mİ?hes.01JPG

Her gelen benim sistemim doğru diyerek deneme tahtasına mı çevirecek ülkemi. Her gelen bir şekilde doğayı yok edecek politikalar mı uygulayacak. Devletin halktan aldığı vergilerle yapılan fabrikaları üretim tesislerini yenileyip modernize edeceğine halka sormadan satacak ve ya kapatacak. Liyakat sahibi insanlara danışmadan, Ben yaptım oldu mu diyecek. Tarım arazilerini betona mı gömeceğiz? Doğa harikası yerlerimizi yaşanmayacak yerler haline mi getirmeliyiz? Kara denizi mahvetiniz ne dere kaldı ne akar su.  Elektirik üreteceğiz diyerek duman ettiniz güzelim cennet yaylalardan akan dereleri. Tarım arazilerine kurduğunuz fabrikaların baclarından çıkan duman ve küle bile engel olamadınız. Özal hükümeti ile başlayan Türk Lirasını koruma kanunu yok ettiniz. Devletin tohum fidan üretme tesislerini kapattınız. Çiftçiyi israel tohumuna muhtac ettiniz. hesJPGŞeker  Fabrikalarını satarak kapatarak hayvancılığın en çok kullandığı şekerpancarı küspesinden mahrum ettiniz. Şeker kamışı glikozu Amerikadan ithal ederek Amerikan çiftçisini zengin ettiniz. Halkınızı kanserle tanıştırdınız.   Mutlu bir azınlık yarattınız çevrenizde. Okumaya devam et

Kıyamet Yakın

Şu an Avrupadaki düzen bize inadına mükemmel olmayı diretse de, bir yanımız hep eksik. Memos-300x292Ekonomik olarak ne kadar büyürsek büyüyelim, ne kadar Avrupalyız desek‘de bir yanımız hep güçsüz ve  küçük kalıyor. Bire bir gezmiş, yaşamış, ve ya uzaktan izlemiş olduğumuz ülkeleri ve orada yaşanan hayatlardan duygusal olarak etkileniyoruz belki.  Bu durum nefes alıp vermek kadar kısa sürüyor. Bireysel olarak devamlı hata yapmaya, medeniyeti ıskalayarak yaşamaya itiliyoruz Bu da birlikte yaşaması gereken insanlığın mutsuzluğu oluyor. Yazdığım öykülerde küçükde  olsa her zaman hayatımızdan bir kesit vardır. Bu benim tamamen kendi iç hesaplaşmalarımla ilgili bir yerde durur. Bazen toplumsal, bazen bireysel, adam sendecilik ve duyarsızlıklar karşısında, insanların tutumları belki yazma sebebim. Tüm yazdıklarım benim öykülerimin tanımı olabilirmi? Çoğu zaman gözümden kaçırdığım detayları yakalamaya, resmetmeye, çalışıyorum. Parmakla gösterilmez ayıptır!… denilen bir çok yaşanmışlığı ve ya o yörede yaşayanların durumunu parmakla göstermeye çalışıyorum kendimce.  Parmakla göstermek  ayıptır deselerde! Ben bu sözü yok sayıyorum. Nedenmi? Gözümüzün içine sokmadan görmüyoruz ve ya görmezden geliyoruz ya. Her zaman puzzle parçalarlarını  bir araya getirmekle  tamamlanmıyor istediğimiz resim. Bütün parçaları  bir araya getirebildiğimizde bütün oluyoruz. Hatta bazen o küçük parçalar uzun bir uğraşının sonunda büyük tablonun çok güzel detayları ve ya tamamınını görsele sunuş halini alabiliyor. Okumaya devam et

Bendeki Çingeneler

Romalıların Athinganoi dokunulmaz anlamında ilan ettikeri topluluğu şimdilerde Zigeuner, Çigan, veya Çingene olarak adlandırıyorlar. Aslında Romalılar bu topluluktan koptular. Farklıydılar, yoksuldular hüznü neşşe olarak tanımlayıp daha özgür kaldılar. Sonuçta onlarda Tanrının yarattığı insandılar tıpkı diğerlerinin olduğu olduğu kadar. İşte tüm acıların başlangıcı da bu oldu. Korktuğumuzdan birlikte olamadık, birlikte çalışmak, dertleşmek, ve hatta yaşamak istemedik. Sadece onlarında insan olduğunu hatırlamadan eğlendik onların sayesinde. Onların gözlerine bakabilseydik, neler hissettiklerini, neler istediklerini anlayabilseydik, en az onlar kadar insan olabilseydik keşke. Kendilerini Roman olarak tanımladılar, Rom kökünden türemiş bir çok dilde bir çok anlam yüklenmiş bu kök kelime aslında İnsana verilmiş ilk isimden başka bir şey değildi. Ve bizim çeşitli kelimelerle adlandırdığımız bu güzel topluluk Romanız derken İnsanız diye kendilerini ifade ediyorlardı. Biz İnsan olduğumuzu sanan insanlktan nasibini almamışlar, binlerce yıl önce olduğu gibi korkuyor birlikte yaşamayı,  paylaşmayı red  ediyorduk.

Okumaya devam et

Kandırılmaya eğilimli;

Ben teşhisimi koydum.

kandirma4Diyelimki bir insan kandırılmaya eğilimlidir aha o insandan hiç bir b.. olmaz. Pazar günkü kum kapıda Sayın Cumhur Başkanının, yardımcısı Sayın davut oğlunun organize ettiği teröre karşı el ele mitingini görünce gülmekten alamadım kendimi. Hele Şehitler ölmez vatan bölünmez haykırışlarını duydukça daha da güldüm. Hani bir başkası olsa bu kadar gülemezdim sanırım. Bayağı bayağı inanmak istedim. Hani bir daha kandırılmayacağından emin olmak, delikanlı adam aslında bir kere kandırılmış olmaktan bir şey olmaz, nasılsa her genç kızın başına gelir

Okumaya devam et

Şahidim gözler

Selam aşina olduğum bu ses karşısında biraz irkilerek gözlerimi açtım.0003 Hoş ama bir o kadar da yersiz bir sesti bu… Evet, bu onun sesiydi ve yüzüğündeki kalbin kapısını aralamıştı. İyi ama neredeyim ben? Daha doğrusu, o burada odamdamıydı? Ka¬fam karışmış bir halde gözlerimi ovaldım. Rüyamda tarihi Edirne koprüsünün diğer bir ucundan bana bakan yeşil gözleri görüyordum. Burası, bilinçaltımın sürekli ziyaret etmeye çalıştığı yerdi belkide, ancak bu defa onu anılarımın arşivlerinde aramayıp karşımda bulabildiğim için şanslıydım.

Elbette o da oradaydı. Endamı zarafeti öylece duru¬yor, Meriç suyunun köprü ayaklarına vuruken çıkarttığı ses eşliğinde çekingen bir şekilde bana gülüm¬süyordu. Kuvvetlice Köprü ayaklarına vuran su sesini ve hemen ardından kumu öpen milyonlarca köpüğün çıkardığı fışırtıyı du¬yabiliyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım ve onu, hızla dağılan uyku sisinin arasında beklerken buldum. Gitme, diye yalvardım tüm kalbimle. Kal, kal lütfen. Beni çağıran gülümseyişi ve bana doğru uzattığı elleri söz dinler bir şekilde yeniden be¬liriverdi. O an kalbimde, uzun zamandır hissetmediğim tanıdık bir çarpıntı hissettim, özlemin ta kendisiydi bu…

Ve sonra, bir anda ortadan kayboldu.

Bir iç çektim ve kendi kendime söylenerek saatime baktım. Üç buçuk. Bilgisayarın karşısında uyuyakalmış olmalıydım. Bir kez daha, bir anda uyuyup kalmak, yaşlı insanların lanetiydi. Biraz yorgun bir şekilde koltuğumdan doğruldum ve hal¬sizlik çökmeden önce yatmak için yatak odasının yolunu tuttum. O güzel gözleri görmeye devam edeceğimin umudu içimde. Belkide henüz hiç tanımadığım ten kokusunu çıplak vucuduna sarılırken içime çekebileceğim anın hayali ile olsa gerek gözlerimi bile açmadan yatağa girdim.Gözler

Kendimi bildim bileli düşünürüm; “ İnsan dediğimiz varlık kaç ruhu taşır bedeninde. Mesela yıllar sonra, bir şekilde, günün birinde ummadığımız bir yerde, zamansız bir şekilde onunla karşılaşırsam ne yaparım, nasıl davranırım?” diye. Uzun bir zamandan beri içimde bastırmaya çalıştığım, bazen görmezden ve duymazdan geldiğim, kendisinden kaçtığım bütün hücrelerime, düşüncelerime ve kişiliğime işlemiş ikinci bir kişilik, ve ya bir ruhun esiri gibi içimde yaşayan her neyse. Adını dahi koyamadığım bu ikinci kişiliğimle yüzleşmeli ve onunla yaşamayı öğrenmeliydim. Bunca zamandır geçen her yılın sonunda, içimdeki bu şeyin bir yıl daha benimle yaşamış olduğunun analizini yaptım durdum. Basit gibi Onu her görüşümde çektiğim acı ve heyecan, bunun son bulmamış olduğunun açık bir göstergesiydi. Bu durum ne kadar sürecekti. Beynimde yankılanan cevabının saldığı korkuydu bu ‘‘Yaşadıkça.” Günün birinde seni yabancı biriymiş gibi bir yerde karşılaşırsam ne olur? Önceleri, hadi canım sen de, nereden göreceksin onu diye gülüp geçmeyi denerim. Ama ya görürsem ne yapardım acaba? “Ona merhaba der miydim? Onunla konuşur muydum? Ona herşeyi anlatır mıydım?” Aşka tarif gerekmez deseler de siz onlara inanmayın. Yemek ve aşk birbirine benzer, her şeyin bir ölçüsü vardır. İzlenmesi gereken adımlar acele etmeden, dikkatle tarife uyulmalıdır. Sonunda ortaya lezzetli bir şeyler çıkar. Aşk tarifleri hem karmaşık ilişkiler, hem de zor tariflerle başa çıkmanız için var edilmiş duygulardır. Zaten tuhafık bende işte. Ruh ikizi’mi henüz bunun bile cevabını verememişken ne bekliyordum ne umuyordum bilmiyorum. Bildiğim tek şey meriçin sularına bırakıp kendimi götürdüğü yere kadar gitmek istiyorum.

Ne demiş şair : GönüI, dert iIe yandı; derdimi payIaşacak bir dost yok. Çok yer gezdim hüznümü azaItacak bir kişi yok. ‘Ben yarinim’ diyen çok amma gerçekte vefaIı bir yar yok.

Mehmet Tevfik Özkartal

Nürnberg 12.03.2014

RÜYALARIMDAKİ BAŞBAKAN

Sayın Başbakamız’ın Japonya ziyaretinin ardından Atatürk hava limanında yaptığı konuşmayı hayret ve şaşkınlık içerisinde izliyorum. Vesikalik_02 Sanki Sayın Başbakanımıza bir şeyler olmuş sihirli bir el kendisine dokumuş. Çevresindeki danışmanlarını yalaka gazetecileri, iş adamlarını Japonyada bırakmış bir kaç koruması ile boş bir uçakla Atatürk hava limanına inmiş. Kendisini karşılamaya giden vatandaşlara hiç alışık olmadığımız bir uslupla şöyle diyordu:

Sevgili vatandaşlarım Tam bağımsız Türkiye Cunhuriyeti gibi bir devleti Mustafa Kemal Atatürkün dediği gibi Muassır medeniyetler sevyesine yükseltmek pek kolay bir iş değildi. Vatanımız üzerinde oynan oyunları görmezden gelemezdim. Yabancı düşmanlarımızın ve içimizideki yandaşlarının önce güvenini kazanmak kimliklerini tespit edebilmek için tarafmış gibi hareket etmek gerektiğini iktidara geldiğim gün anlamıştım. Ve bu plan çerçevesinde bölücülük yapıyormuş gibi davrandım. Geride bıraktığımız dört yıl içerisinde bir çoğunuza saçma sapan uygulamalar olarak görünen bir çok konudan dolayı mensubu olduğum büyük Türk milletinden özür dilerim.

Bu gün burada Görevini layıkı ile yerine getirmiş bir Başbakanınız olarak konuşuyorum. Önce bir plan ve program çerçevesinde Göz bebeğimiz TSK‘nin saygı değer komutanları ve subaylarından, Gazeteci, yazar, üniversite hocaları ve Profösörlerinden. Gezi parkı olayları sırasında zulüm etmek zorunda kaldığım Vatan sever gençlerimizden, Sanatçılarımızdan, saygın iş adamlarımızdan, bütün ulusumdan ve özellikle Anayasamızın değişmeyen maddelerini değiştirme konusunda, israrcı olmam sebebi ile üzdüğüm ve mağdur etmek zorunda kaldığım tüm söylem ve eylemlerimden dolayı hepinizden özür diliyorum.

MADDE 1: Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.

MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen,beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.

Derhal TBMM çıkartacağımız bir yasa ile Tüm tutsak edilmiş Vatan severlerin ideyi itibar edilerek görevlerine geri döneceklerini burdan müjdeliyorum. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde oynan oyunlar bozulmuş diş güçlerin ve onların Türkiyedeki yandaşları tarafımızdan biliniyor Yüce Türk Mahkemelerinde yargılanarak cezalarını çekeceklerdir.

Oyun bittti………610682

Sevgili vatandaşlarım ülkemin vefakar, cefakar hanım efendileri özellikle sizlerden ayrı ayrı özür dilerken bu güzel yurdumun mihenk taşları olduğunuzu hiç aklımdan çıkartmadım.

Geçtiğimiz yıllarda satışı gerçekleşmiş stratejik önemi olan bütün devlet işletmelerini geri alacağız bunun için söz veriyorum. Tam bağımsız hiç bir ülkeden emir almadan bu güzel yurdumuzu birlikte musassır medeniyetler sevyesine ulaştıracağız bundan hiç şüpheniz olmasın. Buradan kürt kökenli kardeşlerime de seslenmek istiyorum. 1000 yıldır beraber yaşadığımız bu topraklarda kardeşçe daha güzel günleri yaşayacağımızın sözünü veriyorum. İstiklal mücadelesi vererek düşman işgalinden kurtardığımız Türk yurdunda eskiden olduğu gibi bağımsız her kesin mutabık kalacağı demoratik, Laik ve sosyal devlet anlayışını hiç vakit kaybetmeden tesis ederek yaşayabileceğimizden emin olabilirsiniz.

Hangi dinden hangi mezhepten olursa olsun Büyük Atatürkün dediği gibi Fikri hür vicidanı hür nesillerin yetişeceği bir vatanda bölünmeden kardeşçe yaşayacağız.

Sevgili vatandaşlarım şahsım ve ailem üzerindeki Başbakanlık yaptığım dönemde edinilmiş tüm mal varlığımız omuzlarımızda bir yüktür. TC devletine, Milletine aittir. Bu malların Devlete ait olduğunu istanbul 32 inci noterde iktidara geldiğim ilk günde aile fertlerim dahil olarak imzalamış bulunuyoruz. Haram la işimiz olmaz. Gırtlağımızdan geçen her lokma helel lokmadır bu nu da bilin istedim. Başbakanlık dönemimde şahsıma hediye edilen ve hatta rüşvet olarak teklif edilen her kuruş itina ile saklanmakta olup Devlet eli ile millet adına değerlendirilmektedir.

On yıldır vermekte olduğumuz tam bağımsız Türkiye mücadelesi sonunda başarıyla tamamlanmıştır. Bu günden geçerli olmak üzere özlediğimiz Türkiyeyi en kısa zamanda Atatürk ilke ve inklapları ışığında hayata geçireceğimizden hiç mi hiç şüpheniz olmasın. Biliyorum ana ve yavru muhalefetin ezberleri bozulacak. Meclisimizde temsil edilen ve ya edilmeyen tüm parti başkan ve yardımcıları ile bir araya gelme arzusundayım. İnsan hakları,özgürlükler konusunda en üst düzeyde birlikte çalışarak, tartışarak ülkemiz için en iyi ve doğru yolu bulacağımıza inancım tamdır.Bu vesle ile hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyor Allaha emanet ediyorum. Ne mutlu Türküm diyene.

Vur vur inlesin Amerika, Avrupa dinlesin. En büyük Tayip başka büyük yok.

Gözlerimi açmak istemiyorum. Bu kadar güzel sözleri arka arkaya sıralamış olan Başbakanımızın kavgacı, ayırımcı konuşmalarına şahit olmak istemiyordum. Geçen on yıl içerisinde bir çok Avrupa ülkesinden daha iyi durumda olan vatanımda Baş tacı edebileceğim Sayın başbakanımın arkasından gitmek isteği ağır basıyor. Ne olurdu görmüş olduğum rüyam geçek olsaydı.

Saygılarımla

Mehmet Tevfik Özkartal

BİR DOSTUM’U DAHA KAYBETTİM

Bu gün çok hüzünlüyüm, 0003 belkide hüznüm ilk defa hayatımda devletime devletimdeki şu aptalca bürokrasiye isyan etme noktasına getirdi beni. Bir dost kaybetmenin acısını ilk defa yaşamıyordum. Daha önceleride dostlarımdan kaybettiklerim oldu. En azından dostlarıma gereken son görevimi yerine getirebilmek nasip olmuştu. Dün pasaportumun Türkiyeden gönderildiğine dair aldığım e’mail haberine ne kadar çok sevindiysem bu sabah hayatımda bir çok şeyi paylaştığım gazeteci bir dostumun ölüm haberi ile sarsıldım.

Yaşadıklarımız daha dün gibiydi sanki dostum Yusuf Kenan Yılmaz kader arkadaşım kadim dostum. Almanya’da Hürriyet gazetesinin hatta Alman gazetelerinin bile siyah beyaz basıldığı yıllardı. Gazeteyi okuyabilmek için önce elleriniz ve sonra yüzünüz her şeyiniz siyah olurdu. Bindokuzyüz seksendört yılının mayıs ayında pazrtesi günü sabahın köründe gülerek masama koyduğu renkli basılmış Bayern Haber‘i görünce şaşkınlığımı Kenen-Yılmaz_01gizleyememiştim. Müşterek arkadaşlarımızla birlikte bu gazeteyi hazırlamışlardı. Uzun zaman önce kaybettiğimiz dostlarımızdan gazeteci ‘‘Nevzat Altıparmakoğlu‘‘ mekanı cennet olsun, Nurlar içinde yatsın. Yusuf kenan Yılmaz ve Erdoğan Sabancının birlikte büyük bir yatırım yaparak bu gazeteyi çıkartmış olabilme başarısını gööstermiş olmaları bemi de gururlandırmıştı. Uzun yıllar Bayern Eyaletinde haftalık olarak çıkartmışlardı bu gazeteyi. Gazetenin büyük kurucusu fikir babası Değerli Dostum  Yusuf Kenan Yılmaz artık aramızda değil. Son olarak İstanbulda iki sene önce beraber olmuştuk. Sabah gazetesinin matbasını satın alarak yozgata taşınmaya karar vermiş, artık yozgatta yaşamak istediğini söylemişti. Bende kendisini makaraya almıştım iki ay sonra kaçarsın diye. Yanılmıştım Dostum orta Anadolunun en büyük ofset matbasını kurmuş sahibi olduğu Yozgat Hakimiyet gazetesini kendi matbasında basma mutluluğunu yaşamıştı. Orta Anadoluyu en azından gazete konusunda İstanbula bağımlılıktan kurtarmıştı. Kendnisini ziyaretimde sahibi bulunduğu Yozgatın tek oteli Galata Çamlık Otel, kurduğu devasa matba ve yürüttüğü Yozgatspor Kulubü başkanlığından çok mutlu görünüyordu. İstanbuldan ayrıldığı için üzgün değildi. Baba ocağına dönmüş olmak Kenana çok iyi gelmişti. Üzerinden bir sene bile geçmedi bu gün ölüm haberi geldi.

Ve ben kadim dostumun Kenen-Yılmazson yolculuğuna çıkışında yanında olamıyacağım. Dualarım tabiki onunla olacak her zaman olduğu gibi. Fakat ben bu gün seni rakı içerek uğurlıyacağım. Sevinçlerimizde rakı ile neşelenip

hüzünlerimizde rakı da aradıysak çareyi ben bu gün senide karşıma aldım öyle yapıyorum dostum. Bu hüzünlü günümde en azından aynı masada bir iki kadeh te olsa gidişinin acısını azaltmaya çalışıyorum. Eşin, çocukların, kardeşlerine allahtan sabırlar diliyorum. Biliyorum dostum dusturumuz her günaha bir sevap işlemeye senin yokluğunda da devam edeceğim. Zaten neden gelemediğimi neden son yolculuğunda yanında olamadığımı sen biliyorsundur. Gittiğin yer hepimizin buluşacağı yer olduğuna göre, bizler gelene kadar sabır et. Eninde sonunda yine beraber olacağız. O güne kadar Nurlar, ışıklar içinde dinlen dostum.

Gitmeseyadin çok daha iyi olacaktı ama başımızı eğdiğimiz tek gücün kararına saygı duymaktan başka yapacağımız bir şey yok. Gök Tingri seni yanlız bırakmayacaktır Kenanım.

Mehmet Tevfik Özkartai

Yaşamın kıyısında sevgiyi paylaşmak

0003

Günün birinde sevgiyi paylaşmak adına bir şeyler karalayacağım gelmezdi aklıma.

1960 lı yıllarda yaşadığım Büyükadayı  düşününce  bu günün resmini görmem pek zor olmadı. Sokak kapılarımızın kilitlenmediği, sofralarımızın tüm dostlara açık olduğu  yılları düşünerek günümüzle kıyasladıkça  geçen yıllar içerisinde nekadar fakirleştiğimizi görüyorum.
insani değerlerin  öldüğü! Ağlamanın, gülmenin, hüzünlenmenin , sevmenin,  makinalaştığı hür düşünme melekemizi elimizden alan şu garip Dünyadan  ne bekliyebilirki artık  insan.

Tabiki yaşam karşılıklı bir dokunuşta, bakışta , hissetmekte gizli. Bu günün yapay değerlerinde değil. Her şeyi  Maddiyatta, Lükste, ararmak, bencilliğin had safhaya ulaştığı günümüzden başka ne beklenirki.

Hayatımız yaşadığımız karmaşanın esiri olmuş o kadar ucuz değerlere ortak olmuşuz ki , her gün biraz daha yok oluyoruz, biraz daha karmaşa içinde yaşamın farkına varmadan kaybolup gidiyoruz. O kadar çok acele yaşıyoruz ki hayatı. Bir tabloya bakarken,  bir kitabı okurken bile neyi anlattığı, üzerinde durup düşünmeye fırsat bulamıyoruz.

Yaşadığımız yüzyılda insanlar artık sadece yaşamlarını daha zengin bir ortamda sürdürme kaygısı taşıyorlar. Asıl değerlerin yerini (saygı, sevgi, dostluk, güven, paylaşım gibi) maddi değerler almış.

Yarım bıraktığımız şeyleri saymak dahi istemiyorum , bu acelecilik niye? Sevgimizi  bile yaşayamıyoruz, paylaşamıyoruz. Bir birimize yeterince vakit ayıramıyoruz. Yaşamın yanıbaşımızdan su gibi akıp geçtiğinin farkına varamıyoruz. Dostluklar bile sahte ve çıkar ilişkilerinden öteye geçmiyor. Farkında mısınız? ne kadar çok özlüyoruz gönül dostlarını ve sevgilerini.

Aşklar sahte, Sevgililer sevgisiz , Dostluklar bile sahte ve evlilik kurumları bile  çıkar ilişkilerinden öteye geçmiyor artık. Her şey kazanmak üzerine kurulmuş  günümüzde, değer ölçüleri değişmiş, maddeye ulaşmanın her yolu mübah. Zaman nekadar acımasız davranmış farkında olmadan ne kadar çok özler olmuşuz  dostlukları ve sevgileri  sanırım elimizden hiç birşey gelmiyor özlemekten başka.

Neden hep yalnızlığı seçiyoruz çoğunlukla, neden hep boğulduğumuzu sanıp kaçıyoruz insanlardan? Bu acelecilik bu korku bu kaçış niye? Sevgileri gerçek dostlukları öldürmüyor muyuz hep beraber, sevgilerimizi de öldürecek kadar sevgi katili olmuyor muyuz?

Sevgiyle bakıp büyüttüğümüz bir çiçeği sevgi uğruna dalından koparıp sevdiğimize verirken, hatta örf ve adetlerimiz uğruna gün ve gün sevgiyi katletmiyormuyuz. Sevgiyi dudaklarımızdan kalbimize indiremeden her fırsatta sevgi sözcüğünü ağzımızda sakız gibi çiğnemekten yorulmadıkmı.

Biliyoruzki, düşündüklerimizle yaşantımız arasındaki ilişkiler çoğu kez arzu edilenin, umulanın dışında kalıyor. Toplum olarak da, bireysel olarak da, durmadan bir karamsarlığa bir yılgınlığa doğru sürükleniyoruz. Hayatı sevmeyi öğrenemeden, sevilemeden, alışkanlık haline getirmişiz.

Bunları yazarken yaşadığımız şu Dünyada  yangın yerine dönüşmüş  sevgisizliğin, adaletsizliğin, vurdum duymazlığın hayatımıza nasıl girdiğini bizleri nasıl etkileyip  bir bilinmeze sürüklediğinin farkına varalım istedim.

Ey siz sessiz, sevgilerin sessiz ortakları…

Bu serin gecenin sisli havasında ıslak damlacıkları bedeninize yayılırken, üşüyüp kaçmak yerine, Yüreğinize sevginin sıcaklığını esir edin… Ve bunun kendinize Tanrı tarafından bahşedilmiş en kutsal ödül sayın. Sevin yalnızca sevin…
Yaşamın kıyısında da olsanız  sevginizi paylaşın.

M-Tevfik Özkartal

Nürnberg 17.11.2011

veröffentlicht

Gazete Almancı  14.04.2012

Gazete Bayern 17.11.2017


Yazmak ve okumak dostlar!

Anılar, günceler, mektuplar, gezi yazıları içtenlikli yazılardır.0003 Bilhassa ilk üç türde samimiyet daha bir anlam kazanır, öne çıkar. Kolayca okunuverirler. Andrè Gide’in deyişiyle “hatıra yazmak ölümün elinden bir şey kurmak” olduğuna göre, her anı bir değer ifade eder. Yazıcısının maharetine göre kuşkusuz kıymeti artar. Geçmişe dair kaydedilenler, toplumsal hayata da bir şekilde yeni kazanımlar sağlar. Anı yazarı, çok zaman yazdıklarını ilerlemiş bir yaşta yazdığı ve yaşadıklarına duygusal/ öznel bakacağı için, hatıralarda anlatılanlara ekseriyetle ihtiyatla yaklaşılmalıdır.

Öğrenme isteği insanı geliştiren, kültürünü arttıran ve aradığını bulmasını sağlayan bir şeydir. Bu bize keşfedebilme yeteneğimizi geliştirmemizde de oldukça yardımcı olur. Böylece okurken farklı şeyler keşfeder ve cümle içinde yüzeysel olandan başka şeyler de bulabilirsiniz. Bir romandaki,Öyküdeki ana kahramanın görünmeyen özelliği, yazarın cümlelerinde gizlediği bir bilgi olabilir. Tıpkı bir kadını mutlu etmenin yolunu bulmak gibi. Zira bir kadını mutlu etmek sizin de mutlu olmanız demektir. Aksi taktirde susamış bir insanın su içmesinden farklı bir eyleme dönüşmez sevişmek ve  okumak.

Bilinmesini isterim ki sevişmek de tek taraflı bir eylem değildir. Karşılıklı bir eylemdir. Siz okuduğunuzdan bir şey kazanmalısınız. Zira yazarı siz kazanmasanız da kazanmış oluyor. Buradaki tezatlığa kanmayın. Aslında yazarın asıl istediği beğenilmektir. Bu da kadınlarla birebir özdeşleşen bir şeydir.

Artık Okumanız bitmek üzeredir. yazının son noktasına baktıktan sonra mutluluğunuz artmıştır. Çünkü bir çok yeni şey öğrenmenin mutluluğunu tatmaktasınızdır. Siz beğenmeiş ve yazara para kazandırmışsınızdır. Bu yazarı tatmin etmiştir. Siz de öğrendikleriniz ve keşfettiklerinizle tatmin olmuşsunuzdur. Daima geçerli kural ” İlk Kadın Tatmin Olmalıdır.”

Görüldüğü gibi  okumak öğrenmekle eş değer olan, kişinin gelişimine en büyük katkı sunan, günlük yaşantısını, hal ve davranışlarını, toplumdaki yerini ve insanların gözündeki yerine belirleyen ana unsurlardan birisidir. Bu sebeple çok zevklidir fakat yazının başında belirttiğim zevk almanın dört kuralını da en iyi şekilde uygulamak gerekmektedir. Daha geniş anlatılabilecek bir konu olmasına rağmen oldukça kısa ve basit tutmaya çalıştım. Çünkü göreceli bir konu oldu ve okuyan kişi eminim ki benim anlatmak istediğimin daha fazlasını anlayacaktır.

Amacım  sadece mevcut olan ana fikri vermekti. Umarım başarabilmişimdir.

Mehmet Tevfik Özkartal