Zaman kendisinin efendileri olmak için nihayetinde doğa kanunlarını kullanabilir; Mesela hızlı bir araba bunu biraz daha eğlenceli hale getirebilirdi. Bir gün kendi ülkemdeki doğa katliamında bile bir günah yüklenmeyen, göklerin hükümdarı olarak doğaya hükmetme gücü; Er‘doğa‘nın emrine kontrolü altında girer ve insanlık gitgide daha korkunç bir hâl alırdı. Her şeyi çirkinleştiren zamanın elini tanıdım ve kendi kendime şöyle düşündüm; “Ey ……. aşağının, yukarının bile kabul etmemesi gereken, ülkemin iyiliği için derken, ülkemi haksızlık ve çirkinlikler yüzünden acınacak hale düşürdüğünü göremeyen, zulme karşıyım derken zulm eden, gecekondudan saraylara yükselen, sana güvenen, seni seven insanların üzerine basa basa yükselen, sanadır anlarsan eğer. Barış güzel birşey ama büyük Atatürkün dediği gibi önce Yurdun’da varsa. Amaçlar; milli mesele olmadığı gibi insanlarımızı ayrıştıran, Teröre ve teröristle itfikak içinde bulunan ve bunu yaparken kılıfına uyduranlardır. ‘‘sözüm malum meclisten dışarı‘‘ 
Daha hala akıl erdiremediğim şu ileri demokrasi dedikleri nasıl bir şey? Kırk yılı aşkın bir zaman biriminde Avrupada yaşayan ben nasıl olurda bunu farkedemedim. Yaslara karşı gelmek avrupada büyük bir suç teşkil eder. Bu sebepten olsa gerek, kolluk kuvvetleri suçlulara karşı müsamaha göstermezler. Gerektiğinde şiddete bile baş vururlar hemde gözlerini kırpmadan. Almanya‘da devletin parasına göz dikenler çalanlar belli anlaşmalar ile cezadan kurtulabilirler. Peki vatandaşın cebine göz dikenler işte onların affı yoktur hapishaneyi boylarlar. Yediden yetmişe yasalar önünde her kes eşittir. İşçi Ahmet, Memur Hans, Millet vekili Müller, ve hatta Başbakan Merkel bile yasalar önünde her hangi bir ayrıcalığa tabi tutulmazlar. Trafikte kim suç işlediyse, kim vergi kaçırdıysa, kim vatandaşı dolandırdıysa, kim ihaleye fesat karıştırdıysa, kim vatandaşın ödediği vergileri çar çur ettiyse, kim rüşvet aldıysa ve inanın memurundan vekkillerine kadar kim hediye almaya cürret ettiyse kurtuluşu yoktur. Hakim karşısına çıkar ve cezasını çeker. E tabi buna da demokrasi denmez. Devletin bürokratları, Kolluk kuvvetleri, Belediye başkanları,Memurları, koskoca Millet vekilleri, Bakanlar, Baş bakan hatta Cumhurun başı nasıl olurda mahkeme önünde hesap verir. Mesela Almanyada Millet vekilleri Berlindeki meclis toplantısına katılabilmek için devletin ücretsiz verdiği ikinci sınıf Tiren biletini kullanırlar. Birinci mevkide seyyahat etmek isteyen cebinden farkını öder. Öyle maaşları falan da yoktur katıldıkları toplantı saatine göre bordroları hesaplanır maaşları tahakkuk eder. İşçi fabrika‘da giriş çıkış için kart basar, Millet vekili Meclis girişinde deftere imza atar. Öyle devlete ait araba, telefon, özel sağlık hizmeti, sekreter, koruma gibi ayrıcalıkları hiç olmamıştır. Doğrudur Almanya bir polis devletidir ve polisler suç işleyenlerin korkulu rüyasıdır. Almanyada Savcı suçluyu elinde kesin deliller varsa mahkemeye sevk eder. Polis ellerinde kesin delil olmadan hiç kimsenin evine giremezler arama yapamazlar. Hiç bir savcı elinde kesin delil omayan polise arama emri vermez. Hiç bir hakim kesin delil olmadan her hangi birinin tutuklu yargılanmasına karar vermez ve inanın kiç bir kimse mahkeme kararı olmadan suçlu olarak adlandırılamaz. Mahkeme kararları asıl olandır ve yediden yetmişe herkes bu karara uymak mecburiyetindedir. Mahkeme kararlarını görmezden gelenlerin isterse Cumhurun başı olsun vay hallerine. Kırk yıldan beri böyle diktatörlükle yönetilen bir ülkede yaşamışım. İleri demokrasi lafını duyduğumda nasıl bir şey olduğunu çok merak etmiştim. Şimdilerde ne demek istediklerini anlayabiliyor ve şu diktatörlükle bire bir örtüşen Almanya’da ileri olmayan demokraside yaşadığıma şükrediyorum. suyunu, doğasını,
denizlerini ormanlarını ve inanın insanlarını özlüyorum ve bu gidişle‘de daha da özlemeye devam edeceğim gibi geliyor. Daha özlu bir ifade ile, üretim; doğayı değiştirir diyenlere asla ve asla inanmıyorum. Yaşadığım ülkede üretim doğayı değiştirmek bir yana güzelleştiriyor diyorum. Ülkemi yöneten siyasiler hele hele bu gibilere daha hala oy verenler onu mahvetmek zorunda değillerdir. Belkide yeni bir siyasal sürecin kapıları aralanıyor diye korkuyorlardır. Bu yeni süreçte seçimlere kadar ülkemi yönetenler acınacak bir biçaredir, o kadar. Korkunun ecele faydası yok derken ne de Güzel demişler anlayana tabi. Sakın ola kimse üzerine alınmayasın ha. Yazık hemde çoook yazık. Hakkın verdiği güzelliğin içine etmek. Hiç kurtarmasaydınız yabancıda kalaydı hiç değilse hakkın verdiğine saygı duyarlardı. Öyle rakı balık Ayvalık demekle yürümez bu kervan. Hey Ayvalık ve sana yeni bağlanan mahalleliler. Sizlerde hiç mi vicdan, Allah korkusu yok. Bir gün toparlanın’da çevrenize bir bakın utanın. Ben ortaya yazdım alan istediğini alsın. Sende ahı olanların hesabı bir gün bulur seni aşağıdamı yukarıda mı yakalar işte orasını kalbinden geçirmeden dilinden düşürmediğin Cenabı hak bilir. Balık baştan kokarmış bu kafalar düzelmedikçe ne köy olabilirsin ne de kasaba.
Mehmet Tevfik Özkartal..
Nasıl oldu‘da da ülkem bu kadar Cahil cühelanın yönettiği bir ülke haline dönüştü. Ne yani Takdir-i İlahi’mi diyeceğiz kazanın oluşuna. Ülkemi yöneten AKP zaten kendi kendine bir Takdir-i İlahi. İnançlara saygıları olmayan, sadece kendi inandıkları doğrultusunda bir ülkenin insanlarını din ile kandıran, kandırıldaklarının dahi farkına varmayan %43,8 lik bir oy oranı ile destekleyenler daha çok şey yaşayacaklar. Din ile aldatılmaya gözlerini kapatanlar, İslamın önce insan diyen emrini unutarak yaşayanlar, yöneticilerini Tanrı yerine koyan, zulm edenleri, yetim hakkı yiyenleri baş tacı eden toplumların çekecekleri eziyet hem bu dünyada hem ahiret’de gerçekten de Takdir-i İlahinin gazabından kurtulamıyacaklardır. Başbakan Tayyip Erdoğanın, Zonguldaktaki kazada ölen 30 maden işçisi için söylediği şu sözler unutulmamalı. “Bu mesleğin fıtratında ölüm var”, yani kazaların doğal olduğunu söylüyordu. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer ise “Güzel öldüler” açıklamasıyla tarihe geçmişti. Şimdi Müslüman olmayan ülkelerdeki madencilere bir bakalım.
Bergkamen’de taşkömürü ocağında yaşandı. Maden ocağı hava patlaması sonucu 405 kişi hayatını kaybetti. Almanlar Müslüman ülke olmadıklarından Takdir-i ilahi demediler. Bu tarihten itibaren alınan önlemler sonucu kazalar ve ölenlerin sayısında önemli azalma kaydedildi. 1960’lı yılların sonuna doğru kazalarda ölenlerin sayısı 10’lara, 1980’li yıllarda ise tek haneli rakamlara düştü. İngiltere, İtalya, Fransa gibi ülkelerde maden kazaları alınan tedbirler sayesinde Takdir-i İlahiye terk edilmedi. Fransa’da Soma kazasına benzeyen son kaza 10 Mart 1906 da, İngiltere‘de 12 Aralık 1866, Amerika‘da 6 Aralık 1907, Gallerde 14 Ekim 1913 İtalyada son otuz yıldır, Almanyada, son 50 yıldır bu tür ölümcül kazalar olmuyor.
Ey diyanet işleri başkanlığında görev yapan inançlı insanlar. Aklınızımı kaçırdınız.
Vücudun pek çok yerinde kırmızı, kaşıntılı şişliklere neden olan tırtıl alerjisi 4 hafta sürüyor.