Takdir-i ilahi

Sayın Başbakanımızdan başlayarak Bir çok AKP milletvekillerinin ağızlarına sakız ettiği bu kelimeyi duyunca miğdem bulanıyor.soma-maden-kazasi-ve-maden-işçisi Nasıl oldu‘da da ülkem bu kadar Cahil cühelanın yönettiği bir ülke haline dönüştü. Ne yani  Takdir-i İlahi’mi diyeceğiz kazanın oluşuna. Ülkemi yöneten AKP zaten kendi kendine bir Takdir-i İlahi. İnançlara saygıları olmayan, sadece kendi inandıkları doğrultusunda bir ülkenin insanlarını din ile kandıran, kandırıldaklarının dahi farkına varmayan %43,8 lik bir oy oranı ile destekleyenler daha çok şey yaşayacaklar. Din ile aldatılmaya gözlerini kapatanlar, İslamın önce insan diyen emrini unutarak yaşayanlar, yöneticilerini Tanrı yerine koyan, zulm edenleri, yetim hakkı yiyenleri baş tacı eden toplumların çekecekleri eziyet hem bu dünyada hem ahiret’de gerçekten de Takdir-i İlahinin gazabından kurtulamıyacaklardır. Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğanın, Zonguldaktaki kazada ölen 30 maden işçisi için söylediği şu sözler unutulmamalı. “Bu mes­le­ğin fıt­ra­tın­da ölüm va­r”, ya­ni ka­za­la­rın do­ğal ol­du­ğu­nu söylüyor­du. Dö­ne­min Ça­lış­ma ve Sos­yal Gü­ven­lik Ba­ka­nı Ömer Din­çer ise “Gü­zel öl­dü­le­r” açık­la­ma­sıy­la ta­ri­he geç­mişti. Şimdi Müslüman olmayan ülkelerdeki madencilere bir bakalım.

Yaşadığım Almanya’da 2012 yılı istatistiklerine göre tüm maden ocaklarında 40 bin civarında kişi çalışıyor. İtfaiye, kurtarma ekipleri ve yöneticilerle birlikte bu sayı 52 bine ulaşıyor. Almanya’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük maden ocağı kazası 1946’da Ruhr havzasındaki madencinin-yirtik-çoraplari-soma-maden-kazasiBergkamen’de taşkömürü ocağında yaşandı. Maden ocağı hava patlaması sonucu 405 kişi hayatını kaybetti. Almanlar Müslüman ülke olmadıklarından Takdir-i ilahi demediler. Bu tarihten itibaren alınan önlemler sonucu kazalar ve ölenlerin sayısında önemli azalma kaydedildi. 1960’lı yılların sonuna doğru kazalarda ölenlerin sayısı 10’lara, 1980’li yıllarda ise tek haneli rakamlara düştü. İngiltere, İtalya, Fransa gibi ülkelerde maden kazaları alınan tedbirler sayesinde Takdir-i İlahiye terk edilmedi. Fransa’da Soma kazasına benzeyen son kaza 10 Mart 1906 da, İngiltere‘de 12 Aralık 1866, Amerika‘da 6 Aralık 1907, Gallerde 14 Ekim 1913 İtalyada son otuz yıldır, Almanyada, son 50 yıldır bu tür ölümcül kazalar olmuyor.

Demek’ki madencinin fıtratında Müslüman olmayan ülkerde ölüm yok, Maden kazasında ölenlere güzel öldüler ve ya şehit oldular diyen de yok. Şimdi de ülkem ne yazık’ki ölümle biten maden kazalarında dünyada birinci olarak sırasına oturmuş, ülkemi yönetenler daha hala utanmadan, yüzleri kızarmadan  Takdir-i İlahi diyebiliyorlar.

Ey güzel yurdumun güzel insanları artık gerçekleri görünüz. Bu ikdidar bu ülkenin başında kaldığı sürece Tanrının gazabı hiç eksik olmayacak. Bakmayın siz öyle şaşalı konuşmalarına. Bunların çoğunun dini imanı para. Ülke için yapıyoruz derler kefeni unutup ceplerini doldururlar. Hesaba çekilecekleri günü akıllarına bile getirmezler. Buradan yazıyorum. Bu maden kazası’da unutturulur failleri terfi ettirilir inanın bir sonraki seçimde benim saf ve temiz yürekli vatandaşlarımı bir kere daha kandırırlar. Tanrı herkesi korusun bu şeytanlardan.

Mehmet Tevfik Özkartal

15.Mayıs.2014

Çevre kategorisine gönderildi

Devrimin adı bile aynı

Bu gün Türkiyede yapılmak istenen Ak Devrim 2002 yılında planlanmış ve 2014 yılında zafere koşuyor gibi gözüküyor.1616718_10203056338147353_606497636_n Iran’da 1963 yılında başlayan Ak devrim İran‘da 1979 – 1981 yılları arasında gerçekleşmiştir. Türkiyedeki hükümetin Başbakanı ve bakanlarının uygulamaları, çıkartmış ve çıkartacak oldukları yasalara bakıldığında  neredeyse İran İslam Ak devrimini hatırlatıyor insana. Türkiyede yargının hükümet tarafından ele geçirilmesi, MİT kanununda yapılan değişiklikler İran’da bir zaman yapılanlar ile bire bir örtüşüyor. İran, SAVAK örgütü  1971 yılından başlayarak bu devrime destek veren Sosyalist gurup Liberaller ve muhafazakarlar el ele vererek şahın ülkeyi terk etmesine kadar AK Derimin destekçisi oldular. Devrim tamamlandığı andan itibaren de Devrim muhafızları tarafından katledildiler. Şahın gidişi ile daha fazla demokrasinin geleceğine inananlar diktatör bir rejimin esiri oldular. Milyonlarca Iranlı ülkesinden kaçıp yabancı ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Bir çoğu sığındıkları bu ülkelerde bile Devrim muhafızları tarafından katledildiler. Türkiyemizde Yeni MIT yasası bir zamanlar İran’da kurulmuş SAVAK  örgütüne verilen hak ve yetkilerin bire bir aynısı. Umarım Ülkemin güzel insanlarının refahı,mutluluğu ve özgür yaşamaları adına 30 Mart seçimlerinde Sayın başbakanın aklını başına getirecek,  bir oy kaybı yaşar. Başbakanı yalan yanlış yönlendiren çevresinde kümelenmiş kendi çıkarları uğruna memleketi uçuruma sürükleyen akıl hocalarından kurtulacağı gün olur.

Ak devrim sürecinde farklı gruplar şahı devirme amacıyla birleşmiş, İslamcılar bu süreç içinde güçlenerek devrimi bir İslam Devrimi’ne ve demokrasi sloganıyla solcu, muhafazakar, aydın grup ve halkı birleştirerek zafere ulaştıkları diğer grupları saf dışı bırakarak sonunda dünyanın en acımasız diktatörlüklerinden birine dönüştürmüşlerdir. Devrim sonucunda İran bayrağından yüz yıllar ve kimi yazara göre binlerce yıldır İran’ın simgesini oluşturan Aslan ve Güneş amblemi kaldırılmış yerine İslam cumhuriyeti amblemi olan “Allah” yazısının logo şekli konmuş ve çeşitli itirazlara neden olmuş ancak varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.455px-Imam_Khomeini_in_Mehrabad

Ak devrimin zaferine doğru Silah depolarının kapılarını halka açacak ve devrimcilerin silahlanmasını sağlayacaktı anca devrimin zaferinin ardından bir çoğu ya hapse atılacak ya da idam edilecekti. Hava kuvvetleri 1979a doğru büyük grevlere sahne olmaya başlamıştı ve durum iyice şahın kontrolünden çıkmak üzereydi. Şah çeşitli aksiyonlarla protestocuları memnun etmeye çalıştı ancak başaramadı. Halkın kışkırtılmasında etkisi olan ana unsurlardan biri de şahın dindeki aşırılıklara çare bulmak ve halkı eğitmek için verdiği çabaya karşılık mollaların verdiği tepkiden ibaretti. Şah ve iktidardaki Rastakhiz Partisi özellikle köyler ve Kızların eğitimine ciddi önem veriyor ve bu durum dinci-Molla kesiminin tepkisini çekiyordu. Türkiye’deki Köy Enstitülerine benzer enstitüler oluşturan Rastakhiz partisi köyleri eğitmeye ve dindeki Mollaların etkisini eğitim ile azaltmaya çalışıyor ancak bu durum mollaların etkisi altında olan çocuklar ve gençlerin ebeveynlerinin tepkisini çekiyordu. Şah 1970 lerde batıyla ihtilaf kurmuş Ortadoğu’nun süper gücü durumuna gelmişti İran’ın gücünün yanında seslerini çıkartamayan ezeli düşman Arap dünyası bu duruma tepkiliydi. Sol ekibi, şahı halka ait Petrol gelirinin silahlara ve Molla ekibi paranın dini değerlerin aleyhine çalışmak için Turistikleşmeye harcamayla suçluyordu ancak her iki ekip de birbirini destekliyordu. 1972-76 arası İran tüm politik çalkantılara rağmen neredeyse sıfır enflasyon ile gidiyordu ve bu durum bazarileri iyice kışkırtmaya yaramıştı. (bu durumu Amir-Abbas Hüveyda’nın göstermelik mahkemede yargılanırken onu yargılayan Molla savcının usulüne uygun olmayan üslup ile suçlamasına yaptığı avukatsız savunmada cebindeki İran yapımı tükenmez kalemi çıkararak söylediği “benim dönemimin başlangıcında bu kalem 1 Riyal idi iktidarım bittiğinde de 1 Riyal idi” sözünden iyice anlaşılabilir.) Nihayetinde 1979’da protestolar çığırından çıktı 16 Ocakta Şah Kahir’ye gitti ve 1 Şubat 1979’da Humeyni İran’a döndü. Humeyni’nin Air France’a ait Boenig 747’de bir gazetecinin “İran’a dönüşte ne duygunuz var?” sorusuna “Hiç” cevabı vermesiyle çoğu aydın onu desteklemekten vaz geçtiği idea edilir ve birçok İslam cumhuriyeti muhalifi hala o konuşmayı hatırlatarak İran’ın nasıl bir rejime emanet edildiğini hatırlatır. Humeyni Tahrana dönüşte yaptığı ilk konuşmada “ben hükümet tayin ederim, ben yumrukla mevcut hükümetin ağzına vururum” cümlesiyle gerici bir monarşi oluşturacağının sinyallerini vermiştir. Ne yazıkki bu gün T.C. Başbakanının ağzından farklı laflar çıkmamakta. Bir gün bu hükümete destek olanlar Iranda olduğu gibi destekledikleri rejimin sahipleri tarafından katledilecekler. İşte o zamanda iş işten geçmiş olacak.

Demokratik bir yaşamın Ülkemize getirdiği kazanımları görmeyen gözler, unutanlar bir gün İranda olduğu gibi yaşamak mecbuiyetinde kaldıklarında Tiren çoktan kaçmış olacak. Umarım bütün vatandaşlarım Başbakanın bu günkü haleti ruhiyesini doğru teşhis ederek sandıkta bir kereliğine bile olsa yeter dur orada yetti garı ihtarında bulunur.

Saygılarımla

Mehmet Tevfik Özkartal

26.Mart.2014 Nürnberg

Genel kategorisine gönderildi

Şahidim gözler

Selam aşina olduğum bu ses karşısında biraz irkilerek gözlerimi açtım.0003 Hoş ama bir o kadar da yersiz bir sesti bu… Evet, bu onun sesiydi ve yüzüğündeki kalbin kapısını aralamıştı. İyi ama neredeyim ben? Daha doğrusu, o burada odamdamıydı? Ka¬fam karışmış bir halde gözlerimi ovaldım. Rüyamda tarihi Edirne koprüsünün diğer bir ucundan bana bakan yeşil gözleri görüyordum. Burası, bilinçaltımın sürekli ziyaret etmeye çalıştığı yerdi belkide, ancak bu defa onu anılarımın arşivlerinde aramayıp karşımda bulabildiğim için şanslıydım.

Elbette o da oradaydı. Endamı zarafeti öylece duru¬yor, Meriç suyunun köprü ayaklarına vuruken çıkarttığı ses eşliğinde çekingen bir şekilde bana gülüm¬süyordu. Kuvvetlice Köprü ayaklarına vuran su sesini ve hemen ardından kumu öpen milyonlarca köpüğün çıkardığı fışırtıyı du¬yabiliyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım ve onu, hızla dağılan uyku sisinin arasında beklerken buldum. Gitme, diye yalvardım tüm kalbimle. Kal, kal lütfen. Beni çağıran gülümseyişi ve bana doğru uzattığı elleri söz dinler bir şekilde yeniden be¬liriverdi. O an kalbimde, uzun zamandır hissetmediğim tanıdık bir çarpıntı hissettim, özlemin ta kendisiydi bu…

Ve sonra, bir anda ortadan kayboldu.

Bir iç çektim ve kendi kendime söylenerek saatime baktım. Üç buçuk. Bilgisayarın karşısında uyuyakalmış olmalıydım. Bir kez daha, bir anda uyuyup kalmak, yaşlı insanların lanetiydi. Biraz yorgun bir şekilde koltuğumdan doğruldum ve hal¬sizlik çökmeden önce yatmak için yatak odasının yolunu tuttum. O güzel gözleri görmeye devam edeceğimin umudu içimde. Belkide henüz hiç tanımadığım ten kokusunu çıplak vucuduna sarılırken içime çekebileceğim anın hayali ile olsa gerek gözlerimi bile açmadan yatağa girdim.Gözler

Kendimi bildim bileli düşünürüm; “ İnsan dediğimiz varlık kaç ruhu taşır bedeninde. Mesela yıllar sonra, bir şekilde, günün birinde ummadığımız bir yerde, zamansız bir şekilde onunla karşılaşırsam ne yaparım, nasıl davranırım?” diye. Uzun bir zamandan beri içimde bastırmaya çalıştığım, bazen görmezden ve duymazdan geldiğim, kendisinden kaçtığım bütün hücrelerime, düşüncelerime ve kişiliğime işlemiş ikinci bir kişilik, ve ya bir ruhun esiri gibi içimde yaşayan her neyse. Adını dahi koyamadığım bu ikinci kişiliğimle yüzleşmeli ve onunla yaşamayı öğrenmeliydim. Bunca zamandır geçen her yılın sonunda, içimdeki bu şeyin bir yıl daha benimle yaşamış olduğunun analizini yaptım durdum. Basit gibi Onu her görüşümde çektiğim acı ve heyecan, bunun son bulmamış olduğunun açık bir göstergesiydi. Bu durum ne kadar sürecekti. Beynimde yankılanan cevabının saldığı korkuydu bu ‘‘Yaşadıkça.” Günün birinde seni yabancı biriymiş gibi bir yerde karşılaşırsam ne olur? Önceleri, hadi canım sen de, nereden göreceksin onu diye gülüp geçmeyi denerim. Ama ya görürsem ne yapardım acaba? “Ona merhaba der miydim? Onunla konuşur muydum? Ona herşeyi anlatır mıydım?” Aşka tarif gerekmez deseler de siz onlara inanmayın. Yemek ve aşk birbirine benzer, her şeyin bir ölçüsü vardır. İzlenmesi gereken adımlar acele etmeden, dikkatle tarife uyulmalıdır. Sonunda ortaya lezzetli bir şeyler çıkar. Aşk tarifleri hem karmaşık ilişkiler, hem de zor tariflerle başa çıkmanız için var edilmiş duygulardır. Zaten tuhafık bende işte. Ruh ikizi’mi henüz bunun bile cevabını verememişken ne bekliyordum ne umuyordum bilmiyorum. Bildiğim tek şey meriçin sularına bırakıp kendimi götürdüğü yere kadar gitmek istiyorum.

Ne demiş şair : GönüI, dert iIe yandı; derdimi payIaşacak bir dost yok. Çok yer gezdim hüznümü azaItacak bir kişi yok. ‘Ben yarinim’ diyen çok amma gerçekte vefaIı bir yar yok.

Mehmet Tevfik Özkartal

Nürnberg 12.03.2014

RÜYALARIMDAKİ BAŞBAKAN

Sayın Başbakamız’ın Japonya ziyaretinin ardından Atatürk hava limanında yaptığı konuşmayı hayret ve şaşkınlık içerisinde izliyorum. Vesikalik_02 Sanki Sayın Başbakanımıza bir şeyler olmuş sihirli bir el kendisine dokumuş. Çevresindeki danışmanlarını yalaka gazetecileri, iş adamlarını Japonyada bırakmış bir kaç koruması ile boş bir uçakla Atatürk hava limanına inmiş. Kendisini karşılamaya giden vatandaşlara hiç alışık olmadığımız bir uslupla şöyle diyordu:

Sevgili vatandaşlarım Tam bağımsız Türkiye Cunhuriyeti gibi bir devleti Mustafa Kemal Atatürkün dediği gibi Muassır medeniyetler sevyesine yükseltmek pek kolay bir iş değildi. Vatanımız üzerinde oynan oyunları görmezden gelemezdim. Yabancı düşmanlarımızın ve içimizideki yandaşlarının önce güvenini kazanmak kimliklerini tespit edebilmek için tarafmış gibi hareket etmek gerektiğini iktidara geldiğim gün anlamıştım. Ve bu plan çerçevesinde bölücülük yapıyormuş gibi davrandım. Geride bıraktığımız dört yıl içerisinde bir çoğunuza saçma sapan uygulamalar olarak görünen bir çok konudan dolayı mensubu olduğum büyük Türk milletinden özür dilerim.

Bu gün burada Görevini layıkı ile yerine getirmiş bir Başbakanınız olarak konuşuyorum. Önce bir plan ve program çerçevesinde Göz bebeğimiz TSK‘nin saygı değer komutanları ve subaylarından, Gazeteci, yazar, üniversite hocaları ve Profösörlerinden. Gezi parkı olayları sırasında zulüm etmek zorunda kaldığım Vatan sever gençlerimizden, Sanatçılarımızdan, saygın iş adamlarımızdan, bütün ulusumdan ve özellikle Anayasamızın değişmeyen maddelerini değiştirme konusunda, israrcı olmam sebebi ile üzdüğüm ve mağdur etmek zorunda kaldığım tüm söylem ve eylemlerimden dolayı hepinizden özür diliyorum.

MADDE 1: Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.

MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen,beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.

Derhal TBMM çıkartacağımız bir yasa ile Tüm tutsak edilmiş Vatan severlerin ideyi itibar edilerek görevlerine geri döneceklerini burdan müjdeliyorum. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde oynan oyunlar bozulmuş diş güçlerin ve onların Türkiyedeki yandaşları tarafımızdan biliniyor Yüce Türk Mahkemelerinde yargılanarak cezalarını çekeceklerdir.

Oyun bittti………610682

Sevgili vatandaşlarım ülkemin vefakar, cefakar hanım efendileri özellikle sizlerden ayrı ayrı özür dilerken bu güzel yurdumun mihenk taşları olduğunuzu hiç aklımdan çıkartmadım.

Geçtiğimiz yıllarda satışı gerçekleşmiş stratejik önemi olan bütün devlet işletmelerini geri alacağız bunun için söz veriyorum. Tam bağımsız hiç bir ülkeden emir almadan bu güzel yurdumuzu birlikte musassır medeniyetler sevyesine ulaştıracağız bundan hiç şüpheniz olmasın. Buradan kürt kökenli kardeşlerime de seslenmek istiyorum. 1000 yıldır beraber yaşadığımız bu topraklarda kardeşçe daha güzel günleri yaşayacağımızın sözünü veriyorum. İstiklal mücadelesi vererek düşman işgalinden kurtardığımız Türk yurdunda eskiden olduğu gibi bağımsız her kesin mutabık kalacağı demoratik, Laik ve sosyal devlet anlayışını hiç vakit kaybetmeden tesis ederek yaşayabileceğimizden emin olabilirsiniz.

Hangi dinden hangi mezhepten olursa olsun Büyük Atatürkün dediği gibi Fikri hür vicidanı hür nesillerin yetişeceği bir vatanda bölünmeden kardeşçe yaşayacağız.

Sevgili vatandaşlarım şahsım ve ailem üzerindeki Başbakanlık yaptığım dönemde edinilmiş tüm mal varlığımız omuzlarımızda bir yüktür. TC devletine, Milletine aittir. Bu malların Devlete ait olduğunu istanbul 32 inci noterde iktidara geldiğim ilk günde aile fertlerim dahil olarak imzalamış bulunuyoruz. Haram la işimiz olmaz. Gırtlağımızdan geçen her lokma helel lokmadır bu nu da bilin istedim. Başbakanlık dönemimde şahsıma hediye edilen ve hatta rüşvet olarak teklif edilen her kuruş itina ile saklanmakta olup Devlet eli ile millet adına değerlendirilmektedir.

On yıldır vermekte olduğumuz tam bağımsız Türkiye mücadelesi sonunda başarıyla tamamlanmıştır. Bu günden geçerli olmak üzere özlediğimiz Türkiyeyi en kısa zamanda Atatürk ilke ve inklapları ışığında hayata geçireceğimizden hiç mi hiç şüpheniz olmasın. Biliyorum ana ve yavru muhalefetin ezberleri bozulacak. Meclisimizde temsil edilen ve ya edilmeyen tüm parti başkan ve yardımcıları ile bir araya gelme arzusundayım. İnsan hakları,özgürlükler konusunda en üst düzeyde birlikte çalışarak, tartışarak ülkemiz için en iyi ve doğru yolu bulacağımıza inancım tamdır.Bu vesle ile hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyor Allaha emanet ediyorum. Ne mutlu Türküm diyene.

Vur vur inlesin Amerika, Avrupa dinlesin. En büyük Tayip başka büyük yok.

Gözlerimi açmak istemiyorum. Bu kadar güzel sözleri arka arkaya sıralamış olan Başbakanımızın kavgacı, ayırımcı konuşmalarına şahit olmak istemiyordum. Geçen on yıl içerisinde bir çok Avrupa ülkesinden daha iyi durumda olan vatanımda Baş tacı edebileceğim Sayın başbakanımın arkasından gitmek isteği ağır basıyor. Ne olurdu görmüş olduğum rüyam geçek olsaydı.

Saygılarımla

Mehmet Tevfik Özkartal

BİR DOSTUM’U DAHA KAYBETTİM

Bu gün çok hüzünlüyüm, 0003 belkide hüznüm ilk defa hayatımda devletime devletimdeki şu aptalca bürokrasiye isyan etme noktasına getirdi beni. Bir dost kaybetmenin acısını ilk defa yaşamıyordum. Daha önceleride dostlarımdan kaybettiklerim oldu. En azından dostlarıma gereken son görevimi yerine getirebilmek nasip olmuştu. Dün pasaportumun Türkiyeden gönderildiğine dair aldığım e’mail haberine ne kadar çok sevindiysem bu sabah hayatımda bir çok şeyi paylaştığım gazeteci bir dostumun ölüm haberi ile sarsıldım.

Yaşadıklarımız daha dün gibiydi sanki dostum Yusuf Kenan Yılmaz kader arkadaşım kadim dostum. Almanya’da Hürriyet gazetesinin hatta Alman gazetelerinin bile siyah beyaz basıldığı yıllardı. Gazeteyi okuyabilmek için önce elleriniz ve sonra yüzünüz her şeyiniz siyah olurdu. Bindokuzyüz seksendört yılının mayıs ayında pazrtesi günü sabahın köründe gülerek masama koyduğu renkli basılmış Bayern Haber‘i görünce şaşkınlığımı Kenen-Yılmaz_01gizleyememiştim. Müşterek arkadaşlarımızla birlikte bu gazeteyi hazırlamışlardı. Uzun zaman önce kaybettiğimiz dostlarımızdan gazeteci ‘‘Nevzat Altıparmakoğlu‘‘ mekanı cennet olsun, Nurlar içinde yatsın. Yusuf kenan Yılmaz ve Erdoğan Sabancının birlikte büyük bir yatırım yaparak bu gazeteyi çıkartmış olabilme başarısını gööstermiş olmaları bemi de gururlandırmıştı. Uzun yıllar Bayern Eyaletinde haftalık olarak çıkartmışlardı bu gazeteyi. Gazetenin büyük kurucusu fikir babası Değerli Dostum  Yusuf Kenan Yılmaz artık aramızda değil. Son olarak İstanbulda iki sene önce beraber olmuştuk. Sabah gazetesinin matbasını satın alarak yozgata taşınmaya karar vermiş, artık yozgatta yaşamak istediğini söylemişti. Bende kendisini makaraya almıştım iki ay sonra kaçarsın diye. Yanılmıştım Dostum orta Anadolunun en büyük ofset matbasını kurmuş sahibi olduğu Yozgat Hakimiyet gazetesini kendi matbasında basma mutluluğunu yaşamıştı. Orta Anadoluyu en azından gazete konusunda İstanbula bağımlılıktan kurtarmıştı. Kendnisini ziyaretimde sahibi bulunduğu Yozgatın tek oteli Galata Çamlık Otel, kurduğu devasa matba ve yürüttüğü Yozgatspor Kulubü başkanlığından çok mutlu görünüyordu. İstanbuldan ayrıldığı için üzgün değildi. Baba ocağına dönmüş olmak Kenana çok iyi gelmişti. Üzerinden bir sene bile geçmedi bu gün ölüm haberi geldi.

Ve ben kadim dostumun Kenen-Yılmazson yolculuğuna çıkışında yanında olamıyacağım. Dualarım tabiki onunla olacak her zaman olduğu gibi. Fakat ben bu gün seni rakı içerek uğurlıyacağım. Sevinçlerimizde rakı ile neşelenip

hüzünlerimizde rakı da aradıysak çareyi ben bu gün senide karşıma aldım öyle yapıyorum dostum. Bu hüzünlü günümde en azından aynı masada bir iki kadeh te olsa gidişinin acısını azaltmaya çalışıyorum. Eşin, çocukların, kardeşlerine allahtan sabırlar diliyorum. Biliyorum dostum dusturumuz her günaha bir sevap işlemeye senin yokluğunda da devam edeceğim. Zaten neden gelemediğimi neden son yolculuğunda yanında olamadığımı sen biliyorsundur. Gittiğin yer hepimizin buluşacağı yer olduğuna göre, bizler gelene kadar sabır et. Eninde sonunda yine beraber olacağız. O güne kadar Nurlar, ışıklar içinde dinlen dostum.

Gitmeseyadin çok daha iyi olacaktı ama başımızı eğdiğimiz tek gücün kararına saygı duymaktan başka yapacağımız bir şey yok. Gök Tingri seni yanlız bırakmayacaktır Kenanım.

Mehmet Tevfik Özkartai

Gülen Yüzüm

Zaman durmuştu sanki, güneşi arkamda bırakıp batıya yolculuğumun ilk günü çocuksu gülüşünde gülen yüzümü bıraktığımı anlamıştım.557878_3622879981206_1568633168_n Unutuğum gülmeyi, kahkaha atmakta buluşmuştum. Sen aklıma geldikçe çaresizliğime bile kahkahalar atarak güldüğüm oldu. Seni sevda bahçemin tutsak çiçeği yaptım, seni oraya hapsettim. Olmayacak bir duanın hüzzam makamı eşIiğinde. Ordasın artık. Oradasın ve ne kadar oIman gerekiyorsa orada kalacaksın. Derler ya; gözden ırak oIan gönüIden de ırak oIur diye. Kendi kendime ne telkinler verdim,  gönüIe giren gözden ırak oIsa ne oIur diye.

Sen bana kendi gözünIe bakma sakın gülen yüzüm, benim gözümIe bak, bak’da biri iki görme! Bana, bir an oIsun benim gözümIe bak da çaresizliğimdeki seni gör. Sen bazen en zifiri karanIık gecelerimi aydınlatan güneşim oldun, bazen yaşanacak hayatıma cesaret verecek mutIuIuk yanım ve sen bazen değil her zaman gizli, gizli sevdamın tek nedeni. Sevdayla tanışmak nasip işidir, hesap işi değiI derlerdi inanmazdım. Sevdalanmak aslında bir adayıştır, bir arayış değiI. Eğerki sen adanmışsan ve ya yanmışsan bu uğurda, sevda seni buImaya geIir. Bazen yıldızlara bakıyorum seni onlara benzetiyorum. En azından benim için sen onIar kadar etkiIeyici, çekici ve güzeIsin. Aranızda  bir fark olmalı o farkı ben biliyorum ve görüyorum, onIar miIyonIarca sen bir tanesin. Seni özIemenin her haIine büründüm ben, seni görebilmek için bin bir umutlarla gelip seni göremeden döndüm. Yine de özIemenin senden başka haIini sevemedim. Göz yaşIarını görürsem, erir kanatIarım uçamam. RüyaIarımda yanına yaptığım seyyahatlere çıkamam. O küçük dünyamda, unutmadım seni, arkamda bıraktığımda zaten yarım kaIdım ben. KaranIık akşamIarda, mutsuz yarınIarda, hele yanında kimse yokken, yaInızken uzakIarda güImeyi sakın unutma! Sevdiğin seninIe oImasada sevmeyi unutma! Sevmeyi unutmuş oIsanda seni karşılık beklemeden bir sevenin var olduğunu sakın unutma. Benim ise ne seni unutturacak kadar zaman geçecek hayatımda nede geçen zaman seni bana unuturmaya yetecek. Bırakıp gitsende bir başkasına  unuturum sanma, zaman aIışmayı öğretir insana fakat unutmayı asIa. Uzun yazılar yazdım özlem üstüne ard arda, kısacık bir anda kaIdı mutIuIuk, onu da parantez içine aldım. Koymadığım virgüIIerIe anlatmaya çalıştım. AnIatamadıkIarımı ünIemIe bitirdim. YazamadıkIarımı soru işaretIerine bıraktım. Kurduğum hayaIIere umut, gülen yüzüm kaderimde varsa olur dedim.463252_2790067121405_1780247188_o

Kaçacak bir yerimde kaImadı artık hayattan, belkilerde saklı sevdam. Dersimi çoktan aIdım suskunluğum, kendini ifade edememekten değildi. Seni üzmemek, okurken kafanı karıştırmamak sebebim oldu. Şimdi daha gerçekçi ve daha güzeI bakıyorum hayata. Zor da olsa en azından denemek istiyorum. AcıIarın içindeydim buIdun çektin beni kendine gülen yüzünle. Huzuru yeniden gülebilmeyi kahkahalar atabilmeyi buldum sende bir tanem. Yazacağım arada sırada bir kaç kelime. Yeterki sen üzülme ve sakın gözlerime bakmadan yargılama beni. Sadece bekle; En azından benim beklediğim gibi yitirmeden umutları sessiz. Biliyormusun gülen yüzüm, hayatımda önce düştüğümde kaIkmayı öğrendim. Sonra aIeve dokunduğumda acıyı hissettim, daha sonraları sevmeyi de öğrendim. SeviImeyi, daha sonraları red ediIip bekIemeyi ve sayende tekrar gülmeyi öğrendim. Her şeyi öğrendim derken hayat hakkında birde gördüm‘ki seni unutmayı öğrenememişim. Şimdi bu da nereden çıktı diyorsun okudukça, hiç aklımda olmayan düşünmediğim ve hatta aklımın ucundan dahi geçirmediğim bu adama ne oluyor. Nereden buluyor bu cesareti kendinde diyerek yargılıyor olabilirsin beni. Ne olmuş sanki bir selam’mı bir dilek mi çok mu önemli, kendi kendine sevdasını yaşayan dile getirmekten çekinen sadece seven bir kalbe sahip olmanın neresi kötü. Sözde değiI özde oImaIı seviIer, sözIe değiI yürekten veriImeIi verilmek istenilenler. Deniz değiI ki gönIümün daIgaIarı sudaki ayaklarına dokunmak için kıyıya vursun. Doğum gününü gerçekten unutmadım. AnIamaz ki kimse beni, biIemez ki içimdeki coşkuyu, hasreti ve seviyi. Kalbimin derinliklerinden gelen bu sözleri yazdığım bu şaşırtıcı kelimeleri. Doğum günün için harika düşüncelerim, düşlerim ve diIekIerim vardı. Bugün doğmuş bir meIek gibiydin gülen yüzüm. Seni seviyorum, sana tapıyorum gibi kelimeler çıkıyorsada ağzımdan sakın inanma. Geçmiş doğum gününü kutIamaya çalışırken senden kocaman bir af diliyorum. Şu ana kadarki tüm kavgaIarın, atışmaIarın, hayal kırıklıkların ve hatta sonu mutsuz biten aşkların bile eski yaşında kaIsın. Yeni bir sayfa aç ikimize de dostIuğumuz yarım kaImasın. Seni çok seviyorum gülen yüzüm. İyi ki varsın. İyiki doğmuşsun ve kaderime bak gülen yüzüm olmuşsun. Yüce gönlüne sığınıyorum bu defalık bena ne dersen de başıma tac ediyorum ve inan en içten gelen duygularımla geçmiş doğum gününü kutluyorum..

04.08.

Güldüren Yüzün

BİLMİYORSAN ÖĞREN BAŞBAKAN

Avrupada Kentsel dönüşüm plan proje uygulamaları ile ülkemizdeki uygulama farklılıkları. planung-pl

1991 yılında, Almanyanın baş şehri Berlin Senatosu toprak sahiplerinin ve yatırımcıların katılımı ve bilgisi olmadan bir kentsel dönüşüm tasarım yarışması düzenledi. Bu yarışma genellikle Potsdamer meydanı ve Leipziger meydanı’nı kapsıyan, geliştirme, güzelleştirme projesiydi.Lageplan

Yarışmaya katılan firma ve mimarlar arasından dünyaca tanınmış  Renzo Piano’nun tasarımı Senatota bir oy farkla kabul edildi. Renzo Piano yönetiminde ülkeler arası  altı mimar; Arata Isozaki (Tokyo), Christoph Kohlbecker (Gaggenau), Hans Kollhoff (Berlin), Ulrike Lauber ve Wolfram Woehr (Münih), José Rafael Moneo (Madrid ) ve Richard Rogers (Londra) projede yer aldı vePostamerplatz_01 hala tasarımından sorumlu kişiler. Kentsel dönüşüm planlamasında yapılmış olan proje bazındaki maketler sayesinde bitimden sonra adı geçen meydanların bir birleri ile bağlantılarının havadan görüntüleri bina ve yolların bitmiş hali halkın görebilmesi için gösterime açıldı.

Gönül isterdiki Istanbul Kentsel dönüşüm planlamasında Taksim meydan projesi için İstanbul Belediyesi tarafından böyle bir proje yapıldığı halde kapalı kapılar ardında kimselere bilgi verilmeden kararlar alnmasaydı. Kesinleşmiş bir proje olmaması bitimden sonra Taksim meydanının görüntüsü böyle olacak diye kesin bir projenin var olmaması, yapılacakların halktan gizli tutulması halkın tepkisine mashar oldu. Üstüne üstlük Başbakanın gurup toplantısında Taksime AVM de yaparız Topçu kışlasınıda yaparız kimse engel olamaz gibi tehtid vari konuşması suyu taşıran son damla olmuştu.Taksim_01

SonrasınAlternatida yaşanan olaylar bu gün itibarı ile çığrından çıktı. Taksim gezi parkında masumane başlayan bir gösteri ne yazıkki Tayip’in polisleri tarafından katledildi. Ben yaptım oldu politikalarından insanlar bıkmış usanmış olsa gerek. Büyüyen olaylar karşısında İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Sayın Toppbaş, İstanbul Valisi ve Emniyet müdürünün katıldığı bir basın açıklamasıyla halkın gazını alma amaçlı açıklamalarda bulundular. İnternette Taksim meydanının çeşitli şekillerde bitmiş halini gösteren değişik projeler dolaşırken. nasıl sakin olunabilirdi bilmiyorum. Sizin toplumsal barış dediğiniz şey’de sayenizde gerçekleşti.  Alevisi, Sunisi, Türkü, Kürdü, Rumu, Ermenisi Fenerlisi, Beşiktaş ve Galatasaraylısı belkide ilk defa bu yürüyüşte kol kola girdi renklerini bir kenara koyarak kırmızı beyaza büründü. Yardımlaşmanın bir olmanın ne demek olduğunu cümle aleme gösterdi. Tayip Erdoğan efendi Avrupa son iki gündür sizin ekonomik başarılarınızdan bahsetmiyor. Halkınıza yaptığınız zulümden basediyor. Ne acıdır ki bazı televizyon kanalları sahip olduğunuz servetten uyguladığınız rant politikalarından bahsediyorlar. Daha düne kadar ekonomik politikalarınızı savunan ben  şahsım adına sizin gibi bir Başbakana sahip olmaktan utanç duyuyorum. 385962220_640

Bu millet artık sizin samimiyetinizden şüphe duyuyor. Yapmadım, gitmedim, Alternati_01anlaşmadım diyerek yemin verdiğiniz bir çok olay,  bir zaman sonra yaptığınızı, gittiğinizi, anlaştığınızı gösteren kanıtlarla karşımıza çıkıyor. Bizleri düşünmeyin sayın Başbakan sizlere gönül vermiş insanların gözünde yalancı, Müfteri damgasını çoktan yediniz. Şu anda oylarınız  %37,5 lara gerilemiş durumda. Hayat sadece milli gelirin artışından ibaret değildir. Ülkeleri yönetenler yeri geldiğinde onur ve haysiyetlerini pazarlık konusu etmeden dik durabilmelidirler. Türk milleti tarihinin hiç bir döneminde zorla bir şey kabul etmemiştir. Ve siz sayın Başbakan Size bu şerefli görevi seçim sandıklarında tevdi eden Türk milletini aklınızdan çıkartmayınız. Bu topraklar üzerinde yaşayan her insan kanla irfanla kurulmuş Türkiye Cumhuriyetine, Atatürk ilke ve inkilaplarına sadıktır. Hiç bir koşulda bu insanları ne Türk olmaktan nede inandıkları dinden, vaz geçirtemeyeceksiniz. Asil milletimiz sizlere sandıkta tevdi ettiği bu  görevi yeri geldiğinde geri almasını çok iyi bilir. Siz Irakta, Libyada, Suriyede ve en son olarak Taksimde başlayıp tüm vatan toprağına yayılan gösterilerde yaralanan, hayatlarını kaybeden masum vatandaşların ellerinize bulaşmış kanını nasıl temizleyeceksiniz onu düşünün. İktidra geldiğiniz ilk yıllarda halkın arasına girerek milletin dertlerini dinleyen insanların gözlerinin içine bakarak tokalaşan  konuşan Tayip Erdoğan nerede? Ne olduda halktan korkar, binlerce korumayla gezer  oldun. Seni bu kadar korkutan ne? Bilirsin ki korkunun ecele faydası yoktur.  Açıklayın bilelim gerekirse polisine vur emri verdiğin  bu Millet canı pahasına bile olsa seni korur.

Saygılarımla

M.Tevfik Özkartal

BAŞBAKANIMIZ ‘‘İKİNCİ MURAT’TAN İNCİLER‘‘

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, alkolü yasaklamadıklarını vurgulayarak, anayasanın 58. maddesinin gereğini yerine getirdiklerini belirtti.iyotkokusu_raki045du Erdoğan, bir devletin insanını kötü alışkanlıklardan koruması gerektiğine dikkat çekerken, “Yani biz bunu teşvik mi edelim. Affedersiniz gece gündüz içen, gece gündüz kafa kıyak dolaşan böyle bir nesil istemiyoruz, uyanık olacak, diri olacak, bilgi ile mücehhez olacak böyle bir nesil istiyoruz” dedi!

Başbakanı dinlerken kendi kendime samimiyetine bir güvenebilsem haklı olduğu taraflar var demek geliyor içimden.

Sayın Başbakan siz Anayasamızın 58. Maddesinin  açık seçik ihlal ederken nasıl olurda bu maddeye dayanarak alkolle ilgili bir yasa çıkartabilirsiniz. Hemde 18 yaşını bitirmiş reşit bir türk vatandaşı olarak üç kuruşluk keyfimin önüne yığınla engel koyarak be haddini bilmez. Alkol ve kumarı yasakladığı  kesin olan kuranıkerim  cezasınında Tanrı tarafından verileceğini yazmışken sen kendini neden Tanrı yerine koyarsın be Başbakan. 58 Madde gençlerin koruma altına alınmasını yazarken sen benim içkimden, keyfimden ne istiyorsun. Sana mı kaldı yaşını başını almış birini korumak. Sağlığım yerinde içerim, Ölünce hesabı vereceğim yer belli sana ne benim hesabımdan.

Anayasamızın 58. Maddesi yani Gençliğin Korunması ne diyor.

Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır. Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.

  1. 1. Atatürk ilke ve inkilaplarını rafa kaldırdınız yok saydınız.

2. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü görmezden  gelip milleti böldünüz paramparça ettiniz.

  1. 3. Gençlerin müsbet ilmin ışığında yetişebilmeleri yerine Örümcek kafalı meshepsel egonuzu tatmin etmek için eğitim reformu adı altında her türlü şaklabanlığa göz yumdunuz. Diynet işleri başkanlığının verdiği fetvalara itibar ettiniz ve Hanefi meshebini öne çıkartarak teşvik ettiniz.

Anayasamızın 58. Maddesinde yazanları harfiyen uygulatmış olsaydınız o gençlik zaten kendilerine zarar verecek her şeyden uzak dururdu. Müspet ilim Kuranıkerim değildir. Kendinizi Tanrı yerine koymaktan vaz geçin. Size oy verenler kadar oy vermeyenlerinde haklarını düşünün.

Gelelim meclisten geçirdiğiniz yasaya

Alkol miktarı İhraç amaçlı üretilenler hariç olmak üzere; alkollü içki kategorisindeki ürünlerin işlenmesi sonucunda elde edilen alkolsüz içkilerde; içeriğinde alkol kalmış içeceklerin ambalajları üzerine içerdiği alkol miktarı, alkol tamamen alınmış ise alkolün tamamen alındığı hususu tüketiciler tarafından kolaylıkla okunabilecek şekilde yazılacak.

Avrupanın her ülkesinde zaten üretilen her gıda ürününün ve içki şişelerinin üzerinde ihtiva ettiği her şey açık açık  yazar yazmak bir zorunluluktur. Ülkemizdeki gibi eşşek etinden sucuk Domuz etinden salam satılmaz avrupada. Kaçak içkide olmaz. Her türlü sahtekarlık ne yazıkki sizin yönettğiniz ülkemizde her geçen gün artmakta.

Ambalajlara uyarı Alkollü içkiler, işletme dışından görülecek şekilde perakende olarak satılamayacak. İhraç amaçlı üretilenler hariç olmak üzere; Türkiye’de üretilen veya ithal edilen alkollü içkilerin ambalajları üzerine, zararlarını belirten Türkçe yazılı uyarı mesajları konulacak.

Avrupada; mesela kalp hastaları ve damar sertliği olan hastalar için her akşam bir duble viski Doktor tarafından  tavsiye edilir.

Avrupada; Kan yetmezliği olan hastalara akşam yemeklerinde bir bardak Şarap tavsiye ederler.

Avrupada; Böbrek rahatsızlıklarında ve ya böbrek taşı düşürmek için Bira tavsiye edilir.

Türk milletine milli içkimiz Rakı günün yorgunluğunu atabilmek, Hükümetin, politikacıların saçma sapan kararlarını içlerine  sindirebilmeleri, sakinleşebilmeleri için akşamları bir iki duble olmak kaydı ile tavsiye edilir.aydın baba

Uyarı mesajları resim, şekil veya grafik biçimlerinde de olabilecek. Uyarı mesajlarını taşımayan alkollü içkiler satılamayacak. Uyarı mesajlarının şekli, boyutu ve içeriği; Sağlık Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nca belirlenecek. Alkollü içkilerin marka, tanıtıcı ve ayırt edici hiçbir işareti, alkolsüz içki ve sair ürünlerde; alkolsüz içki ve sair ürünlerin marka, tanıtıcı ve ayırt edici hiçbir işareti de alkollü içkilerde kullanılamayacak.

Ancak, ihraç amaçlı üretilenlerde bu hüküm uygulanmayacak.

E tabi avrupaya rezil olmak var işin sonunda sıkıysa ihraç mallarınızada getirsenize aynı yasağı.

Gerçekten AKP millet vekilleri Bakanları bizlerin verdikleri vergiler ile maşallah dünyada gidip görmedikleri ülke kalmamış olmasına rağmen Avrupayı örnek göstermekten utanmıyorlar. Alkollü içkilerin fazlası zarar her şeyde olduğu gibi.

Tesis sınırları dışı yasak Alkollü içkiler, 22.00 ile 06.00 saatleri arasında perakende olarak satılamayacak. Alkollü içkiler sunum izni verilen yerlerde açık olarak tüketilebilecek ve bu yerlerde tesis sınırları dışında tüketilmek üzere alkollü içki satışı yapılamayacak.

Buyurun cenaze namazına saat 22.00 ile 06.00 arası alkol tüketimi tamamen yasaklanmıştır. Tesis dışında demek evinizin balkonunda, Terasında, bahçenizde ve hatta kapınızın önünde  bile alkol tüketemezsiniz. (YASAK)

18 yaş sınırı alkollü içkiler, tüketilmek veya beraberinde götürülmek üzere 18 yaşını doldurmamış kişilere satılamayacak. 18 yaşını doldurmamış kişiler, alkollü içkilerin üretiminde, pazarlanmasında, satışında ve açık sunumunda istihdam edilemeyecek. Yasal düzenlemeler uyarınca gerçekleştirilen eğitim amaçlı çalışmalar bu hükmün dışında olacak. Alkollü içkiler, otomatik satış makineleri ile satılamayacak, her nevi oyun makineleri veya farklı yöntemlerle oyun ve bahse konu edilemeyecek. Bu ürünler basın ve yayın yoluyla tüketicilere satılamayacak ve posta ile satış yöntemi kullanılarak gönderilemeyecek.

Tebrikler İşte 58. Maddenin alkol, uyuşturucu, sigara gibi fazla kulanımında zararlı maddelerin  18 yaşınını doldurmamış gençlerden uzak tutulması. Ana fikri zaten  bu olmalıydı yasayı tam uygulatabilirseniz tabi.

Diziler özendirmeyecek televizyonlarda yayınlanan dizi, film ve müzik küplerinde alkollü içkileri özendirici görüntülere yer verilemeyecek.

Hey kurban olduğum cahilleri, Film icabı eşi ile yemeğe giden bir çiftin yemekte içtiği bir Bardak Şarabın ne özendirmesi olabilirki? Sen filmlerde camiyi, namaz kılmayı, oruç tutmayı özendirdiğini sanıyorsan yanılıyorsun o tür filmleri seyrettikçe camiye gitmez oldum efendi.

Alkollü içkileri üretenler, ithal edenler ve pazarlayanlar, teşvik, hediye, eşantiyon, promosyon veya bedelsiz olarak alkollü içki dağıtamayacak.icki_reklami_yapilamayacak_h137157

Size ne neden dağıtamasınlar neye göre bu yasakları getiriyorsunuz. 18 yaşından küçüklere satılamaz hediye olarak verilemez dersiniz yeterli olurdu sanırım.

Sponzor olamayacak alkollü içkileri üreten, ithal eden ve pazarlayanlar, her ne surette olursa olsun hiçbir etkinliğe ürünlerinin marka, amblem ya da işaretlerini kullanarak destek olamayacak. Açık alkollü içki satışı yapmaya ilişkin izin belgesi olan işletmelerde, servis amaçlı materyallerde marka, amblem ve logo kullanılabilecek.

Bu yukarıda adı geçen aptalca maddeleri okudukça Tanrı şahidim olsun ayyaş olasım geliyor.

Buna göre, alkollü içkilerin her ne surette olursa olsun reklamı ve tüketicilere yönelik tanıtımı yapılamayacak. Bu ürünlerin kullanılmasını ve satışını özendiren veya teşvik eden kampanya, promosyon ve etkinlik yapılamayacak. Ancak, alkollü içkilerin uluslararası düzeyde tanıtımına yönelik ihtisas fuarları düzenlenebilecek. Onlarında da yasak meskun mahaller ve konaklama yerleri hariç olmak üzere; otoyollardaki ve devlet karayollarındaki yapı ve tesislerde alkollü içki satışına ve tüketimine izin verilmeyecek.

Haydi buyrun buradan yakın Ülkemde tatil yapma hakkımı bile gasp ediyorlar. Arabanızla seyyahat ediyorsunuz yoruldunuz ve yol üzerinde bir otelde konaklıyacaksınız. Yorgunluğunuzu üzerinizden atmak, Yatınca daha rahat bir uyku çekebilmeniz için  akşam yemeğinde Bir bardak Şarap bir şişe bira  ve ya bir duble rakı içme olanağınız yok. YASAK.

Ey Turizimciler TC nin cari açığını kapatan gelirin ülkemize gelmesi için mücadele eden sizler bu salak kafaların her çıkarttığı yasaya böyle boyun eğerseniz yakında o hava yollarınızın, otellerinizin kapısına kilit vurusunuz haberiniz olsun. Hani Sudi arabistandan İran gibi ülkelerden geleceklere bel bağlarsanız hepten yandınız onlar zaten içki içebilmek için ülkemize geliyorlar. THY larının uygulamaya koyduğu içki yasağından bu güne kadar kaybettiği pazar payını bir düşünün. Ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Öğrenci yurtları, sağlık hizmeti verilen yerler, spor müsabakası yapılan stadyum ve kapalı spor salonları, her türlü eğitim ve öğretim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastahane, bezik ve briç salonları ile akaryakıt istasyonlarının mağaza ve lokantalarında alkollü içkilerin satışı yapılamayacak.

Eh Dinlenme tesisi olmayan benzin istasyonlarında açık içki satışının olmaması kadar doğal hiç bir şey olamaz. Öğrenci yurtları, sağlık hizmeti verilen yerler, spor müsabakası yapılan stadyum ve kapalı spor salonları, her türlü eğitim ve öğretim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastahane, bezik ve briç salonları bu tür yerlerde‘ de bu yasaklar uygundur. Olması gereklidir.

Benzin istasyonlarındaki marketlerde kapalı içki satışının yasaklanmasını anlamış değilim. Bu biraz fazla geldi. Evine giderken benzin alan vatandaş bir şişe şarabını ve ya Birasını alabilmeli.

Bizleri yönetenler yasaklarla hiç bir yere varılamıyacağını hiç bir şey elde edilemiyeceğini ne zaman öğrenirler bilmiyorum. Yasakladığınız her şeye karşı ilgi artacaktır. Bakın Atatürk ilke ve inkilaplarını yasakladınız ilgi artıyor ve çığ gibi büyüyor. Milli bayramlarımızı yasakladınız ilgi artıyor çığ gibi büyüyor. Kuran kursları, okullarda din dersi mecburiyeti dediniz milleti inançlarından soğuttunuz. Dindar toplum yaratacağım derken dikkat edin milleti dininden etmeyin bu vebalin altından kalkamazsınız.

Sırat köprüsüne geldiğinizde bu kadar bedua almış insan olarak hacılardan hocalardan bir fayda görmeyeceğinizi bilin. O köprüden geçerken korumaların falan olmayacak Başbakan Dikkat et düşme çok bedua alıyorsun.

Saygılarımla

M.Tevfik Özkartal

Genel kategorisine gönderildi

Trabzonda Cami Kalmadımı?

Tanrım sen bu insanlara akıl fikir ihsan et. Trabzon müftülügü Ayasofya Kilisesine imam tayin etmiş.520_saint_sophia_ Ey diyanet işleri başkanlığında görev yapan inançlı insanlar. Aklınızımı kaçırdınız.

Çok sevdiğim bir dostumun bir yazısını okudum ve çok üzüldüm. Sanki Türklerin hepsi Müslüman hanefi mezhebinden oluşmaktaymış gibi karar alan Diyanet işleri başkanlığına bir kaç sözüm olacak burdan.

Türkiyede yirmibeş milyon Alevi yurttaşımızın cem evleri konusunda ki istekleri görmezden gelinirken, sanki camiler dolmuş taşıyormuş gibi bir hava yaratmanız nedendir acaba?Tanrı ile arama girmeyin. Tanrı benim içimde bana şah damarımdan daha yakın. Ona ibadetimi yerine getirebilmek, duvalarımı iletmek için ne sizin aracılığınıza,  ne de Caminize ihtiyacım yok.

Unutmayınız ki bu memleket bizim. Ortodoks dinine inanmış Karaman Türklerini, Gök Oguzları unutmayın. Bu Kiliselere gelip duva etmek onların’ da hakkı. Siz Türkiye Cumhuriyetinin Diyanet işlerinden sorumluysanız üç kitabında Tanrı kelamı olduğunu bilmeniz gerekir. En azından saygılı olabilirsiniz.

Trabzon şehrimizde zaten Kiliseden camiye çevrilmiş yeterli Cami var. Trabzon’da bazıları kiliseden çevrilmiş, bazıları da fetihten sonra yapılmış bu camiler varken neden Ayasofya?

Bu bir inatlaşma mı? Yoksa Müslümanlığın ispatı mı?d56abf5960e1

Bir yapı ya camidir ya da müze… Bunlar bir birinden farklıdır, her ikisini bir araya getirmek isterseniz bu durum yönetimi zora sokar. Trabzon Ayasofya’sının mimari ve sanat tarihi yönünden kendine özgü bir konumu vardır. Günümüze eski çağlardan en iyi biçimde gelen bu yapı İmp. I.Manuel Komnenos (1143-1180) zamanında yapılmıştır. Tarih boyunca Evliya Çelebi başta olmak üzere Pitton de.

Ayasofya’nın batı, güney ve kuzey yönlerinden üç ayrı girişi olup kendine özgü bir atrium ile narteksi vardır. İbadet mekânı üç nefli bir plan düzenindedir. Orta mekân dört büyük payenin taşıdığı yüksek bir merkezi kubbe ile örtülmüştür. Trabzon’daki diğer kiliseler arasında en zengin bezemelere sahip olan bir yapıdır. Fresklerinin 1260 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze son derece iyi korunmuş olarak gelen bu freskler Bizans Paleologos döneminin en erken örnekleridir. Kubbe’deki pantokratır İsa tasviri ve onun altındaki melekler korosu ve yazı kuşağı dikkati çekmektedir. Duvarlarında ise İncil’den alınma sahnelere yer verilmiştir.

Trabzon Ayasofya’sının Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrildiği söylenirse de son zamanlardaki araştırmalar Trabzon Beylerbeyi Ali Bey’in girişimleriyle 1670 yılında camiye çevrildiğini göstermiştir. I.Dünya Savaşında depo ve askeri hastane olarak kullanılmıştır. Edinburg Üniversitesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün onarımından sonra 1964 yılında müze konumuna getirilmiştir.

Bizans sanatında Ayasofyaların önemli bir yeri olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. İstanbul Ayasofya’sının yanı sıra Mora yarımadasında Monembasia Ayasofyası, Edirne Ayasofyası, Enez Ayasofyası, İznik Ayasofyası, Ohri Ayasofyası, Selanik Ayasofyası, Sofya Ayasofyası, Vize Ayasofyası ve Trabzon Ayasofyası bunların başında gelmektedir.

Trabzonluların mimari, sanat tarihi ve arkeoloji yönünden böyle bir yapının şehirlerinde bulunmasından ötürü övünmeleri gerekir diye düşünüyor, Trabzon halkının bu konuda duyarlı olacaklarına inanıyorum.

Saygılarımla.

Mehmet Tevfik Özkartal

Her yasakta Kurtuluş vardır

Mayıs 1919 tarihinde ulu önder Mustafa Kemal Atatürk 3c14b144effmj3_1_Kurtuluş Mücadelesi’ni başlatmak üzere Samsun’a ayak bastı. Atatürk, Nutukta “1919 yılı Mayıs’ın 19’uncu günü Samsun’a çıktım” demiştir. 19 Mayıs 1919 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki dönüm noktalarından biridir. İngiliz ve Fransızların işgali altında İstanbulda hor görülen aşağılanan Osmanlı tebası adındaki Türklüğün bu işgale Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ellibeş arkadaşıyla Anadoluya geçerek işkale baş kadırdığı  gündür.

Bu günkü Türkiyemizin durumu 19 Mayıs 1919 dan farklı değildir. Memleketimizin her karış toprağı yabancı sermayenin işgali altındadır. Yabancı ajanlar Türkiyenin her yerinde cirit atmaktadırlar. Nato ve Amerika askeri anlaşmaları çerçevesinde memleketimiz yabancı askerlerin istilasına uğratılmıştır. O zaman işgale onay veren Osmanlı hanedanı ve yardakçıları, Bu günse Tayip Erdoğan Hanedanlığı ve yalakalarıdır. O yıllarda hanedan mensupları ve hanedan yalakaları nasılki menfi menfaatleri doğrultusunda İşgale onay verdiyse, bu günkü hükümet ve yalakaları Vatanın işgal edilmesine onay vermişlerdir. Millet çaresiz ve fakirlik içindedir. Günümüzde Reyhanlı’daki patlamanın ardından Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, kutlamalarını iptal etmesi aslında Türk milletinin 19 Mayıs 1919 ruhu ile Kutlamadan vaz geçip  yeni bir Kurtuluş savaşının başlatılması için yürümelidir. Başbakan Tayip Erdoğanın Hitlerin Nutkundan esinlendiği ve bir televizyon programında ‘’Taraf olmayan Berteraf’’ olur sözleri zihinlerimizden silinmemelidir. Bu günkü Silivri Ceza evi ne yazık’ki Berteraf olanların bir zamanların Almanyasındaki çalışma kanpına dönüşmüştür. Ve bu iktidar el değiştirmedikçe kimse Silivriden tahliye kararı beklememelidir. Ne yazıkki günümüzde demokrasi adı altında Hitlerin benim savaşım adlı kitabından, benzerlik içeren  bir çok uygulamayı günümüz Türkiyesinde görmek mümkündür. Çok kısa bir zaman içerisinde Silivri bile yetersiz kalacaktır. Muhalifler için yeni yerleşkeler hazırlanacaktır.  Bu günkü hükümetin ve yardakçılarının savunduğu Emevi, Hanefi inancının dışında kalan her türlü inancı taraf olmadığınızda  berteraf edeceklerinden hiç şüpheniz olmasın. Bu sebeple  19.Mayıs 2013 kutlamalardan öte ikinci bir Kurtuluş savaşına gebedir. Gün bu hükümeti yıkmak,  kurtuluşa, özgürlüğe, insanca yaşamak adına bağımsız Türkye Cumhutiyetinde birleşerek ve büyüyerek Taraf olma günüdür. Tanrı Türkü korusun Gazanız mübarek olsun. Bütün bu planların gerçekleşmesinde çaba harcayan,  destek veren her kim olursa olsun bir zamanlar Almanyada Hitlerin ve yardakçılarının başına gelenler kendilerine örnek olsun. Türk milleti her koşulda ve her şartta bu oynanan oyunu bozacak güce ve inanca sahip olmuştur. Türkiye cumhuruyetinin kuruluş felsefesinde vatan toprağını gerektiğinde kanla irfanla kollama koruma vardır. Her dinden her dilden her milletden bu topraklarda özgürce yaşayabilme imkanı dünyada hiç bir ülke insanına nasip olamıştır. Bu gün bunun kıymetini bilmeyenler bir gün başka başka milletlerin esiri ve güdümü altında yaşamaya başlayınca bu vatanın kıymetini anlayacaklardır. Umarım geç kalınmış olmaz. Unutmayınızki Winston Churchill Mustafa Kemal Atatürk için şu sözleri sarfetmiştir. Dünyaya her 100 yılda bir dahi gelir, bu yüzyılın DAHİSİ VE KAHRAMANI Türklerden çıktı. Bu gün sahip olduğumuz bu vatan topraklarında özgürce ve kardeşçe yaşayabiliyorsak Türk milletine Tanrının bir armağanıMuhalifler olan Mustafa Kemal Atatürkün izinden gitmelliyiz. Vatan topraklarında gözü olan başka başka milletlerden medet ummadan kendi gücümüze ve inancımıza güvenmeliyiz.

Mustafa Kemal Atatürk 14 Haziran 1919’da Franklin Bouillon’a şöyle demiştir;

Biz; haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Başka bir devlete bağlanma, O devletin oteritesine boyun eğme yüzünden, Bağımsızlığımızdan mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bağımsızlık denildiği zaman, tabiki, siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve  her durumda  tam Bağımsızlık demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrum bırakılmak milletin ve memleketin,  bütün Bağımsızlıklardan mahrum bırakılması demektir.

İşte Tarihinin hiç bir döneminde başka hiç bir milletin boyunduruğunda yaşamayı kabul etmemiş, kendi vatan topraklarını gerektiğinde korumasını kollamasını bilmişlerdir. Hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar aynı dili konuşan bu milleti yok saymak Türk adını silmek yok etmek hiç bir başka kavme nasip olmayacaktır. Çünkü Türk milleti tarihinin hiç bir döneminde kendine ihanet etmeyen başka bir kavme eziyet etmemiş,  hakir görmemiştir. Aksine birlikte yaşadığı kavimlere eşit haklar vererek kurdukları devletler ve imparatorluklar da mutlu yaşamalarını sağlamışlardır. Tarih tekerürden ibarettir. Unutmayınız ki bu devlet’e bu gün  hainlik edenler bir gün gelecek yaptıklarından dolayı pişmanlık duyacaklardır. ve unutmamalıdırlar ki son pişmanlık para etmeyecektir.

Mehmet Tevfik Özkartal