Şimdi ne olacak?

Bu günkü seçim sonuçları, AKP si politikaları ve Sayın Cumhur Başkanı Recep tayip Erdoğan’ın başkanlık hayallerine, tek partili, tek bir kişiye teslim edilen, veraset, baskıcı, nefret dili ile, ayırımcı, başkalaştırcı, bir rejim isteğine karşı vermiş oldukları ortak tavrın ürünüdür. Bu seçim sonuçları, Milli iradenin AKPsi iktidarına son verilmesi gerektiğinin göstergesidir. secimJPGŞimdi Büyük millet meclisinde çoğunluğu 292 milletvekili ile üç ayrı partiye tevdi etmiştir, Bu üç partinin şapkalarını önlerine koyarak, AKP 13 yıldır bilerek, isteyerek planlı bir şekilde uyguladığı ayırımcı politikalarının, sonucu, Ülkemizde, toplumda, huzur kalmamıştır.  Bu üç partinin öncelikli konularda birleşerek, güçlü bir koalisyon kurabilme erdemini göstermeleri gerekmektedir.‘’Sayın Kılıçtaroğlu, Sayın, Bahçeli ve Sayın Demirtaş’’ seçim süreci boyunca, yapmış oldukları söylemlerin en askarisinde, birleşme erdemini gösterebilmelidirler. Nedir bunlar? Açlık sınırında yaşayan insanlarımız, Askari ücret, Taşeron işçilerin durumu, İşçilerin grev hakları, Üretime dönük yatırım destekleri, Tarım ekonomisine ağırlık verilmesi, Adaletin bağımsız hale getirilmesi, Emeklilerin durumu, Basın özgürlüğünün yeniden temini, Dinin politikadan ayrılması ve bütün inançların diyanetten temsil oranında eşit bir şekilde yardım alabilmesi. Eğitimde düzeltme, resmi devlet dilinin Türkçe olması, Ana dilde eğitime’de olanak sağlanması, Türkiyede yaşayan vatandaşın eşit, özgür ve kardeşçe yaşamalarına olanak sağlanması. Komşularımız ile yeniden iç işlerine karışmadan barışın tesis edilmesi gerekmektedir. Ülkemizde ki yolsuzlukların hesaplarının sorulması yandaş lara dağıtılan avantalarının önünün kesilmesi gerekmektedir. Bu birleşimde en büyük görev Sayın Delat Bahçeli ve Selahaddin Demirtaşa düşmektedir.

Sayın Başbakan Davutoğlunun balkon konuşmasını dinletikten sonra, bu üçlü koalisyonun ne kadar önem kazandığını bir kere daha gördüm umarım, CHP, MHP ve HDP  üçlü koalisyonu gerçekleşir ve  Milli iradenin talebi doğrultusunda ülkemi hak ettiği gibi yönetilmesinin önününü açar. Ve yapacakları bir protokol ile erken bir seçim tarihinde birleşerek hükümeti kurarlar.

Sayın Devlet bahçelinin konuşması erken seçim vurgusu yapması, kimse kusura bakmasın Tayip Erdoğan’nın ekmeğine yağ sürmekten başka hiç bir şeye yaramaz.  MHP ve HDP bu güne kadar milliyetçi söylemlerine bir ara vermek HDP açılım sürecini bir müddet askıya almalı, MHP Türkiye Cumhuriyetinin düşürüldüğü bu durumdan kurtulması, gerekli restorasyonun yapılabilmesi adına, kardeşlik, birliktelik adı altında birleşmek zorundadır. Aksi bir durum Milliyetçi harekete büyük zarar verecek ülkemiz diktaörlükle yönetilecek bir rejime doğru verilecek yanlış kararların eşiğinde  partimiz tarafından itilecektir.

Ülkemiz AKP sinin 13 yıllık iktidarından sonra aklın almıyacağı şekilde tahrtip edilmiş ve büyük bir restorasyona ihtiyacı vardır. Bu restorasyonun yapılabilmesi için milli irade muhalefetteki bu üç partiye her durumda Türkiye’yi restore etme, Tayip erdoğan ve AKP diktasından, kurtarma görevi vermiştir. Ülkenin yönetiminin Sayın cumhur başkanının, iki dudağı arasından çıkan her sözün emir addedildiği bir olgudan, ülkemizi  kurtarmak. Tek adam, diktatörlük rejimine dur deme görevi tevdi etmiştir. Bu göreve icabet etmeyenler bir dahaki seçimlerde, Siyaset sahnesinden silinme riskinide almış olurlar. Askari müşterekte buluşmak, Bu günkü mecliste tecelli edebilecek bir üçlü kooalisyon ve ya üçüncü bir partinin dışarıdan destekliyeceği ikili kooalisyon kurmak, Ana muhalefet ve muhalefet partilerinin vatan borcudur.

AKP sinden ve Sayın Cumhur Başkanından hesap sorulmadan, yeni bir seçime gitmek, ülkenin bu zor gününde, birleşme, bir kooalisyon oluşturma, becerisini gösteremeyen hangi parti olursa olsun Tayip erdoğan’nın ben söylemiştim bunlardan bir şey olmaz. Bunlar bu ülkeyi felakete sürüklerler, yönetemezler gibi sözler ile kaybettiği prestijini geri kazandıracaktır. Umarım Ana muhalefet ve muhalefet partileri, çerçevesi önceden çizilmiş bir seçim hükümeti kurma becerisini gösterirler. Bunun dışındaki her durum  AKP si ve Tayip beyin işine yarayacaktır.

Saygılarımla.

Mehmet Tevfik Özkartal.

08ç06.2015

Genel kategorisine gönderildi

İki deli yürek

Dosttum Mehmet Ulay ve ben; iki delikanlı yürek. Kelimelerin anlayış tomurcuklarından doğdular. Aklın yolunu izlediler ve şefkatle dokundular.  Dinlenmek için yüksek sesle konuşmaya ihtiyacımız yoktu, yaralarımızı saklamak değil, açık etmekti belki bizi güçlü kılan. DSCF4672En sıkıntılı anımızda bile parmklarına sımsıkı taktığın o yüzükler… O iksiri o anın ışığında gördüm. Hayat hayranlığın bulaşıcı inan… Dahası, insana kim olduğunu hatırlatıyor. İki deli yürek 35 yıl geriye doğru sohpetin belini kırmış, bir iki tek parlatıyorduk. Kim ne demiş? şimdi artık biz de biliyoruz… Dün dostumun doğum günüydü. Bu gün beraber olacağız ve aynı yılda ikinci kez doğum gününü bir daha beraber kutlayacağız. Her zaman dışarıda buluştuğum dostum bu sefer beni açık hava ceza evimde, ziyaret etmek zorunda kaldı. Tarih deyip geçmeyin sakın! öyle zamanlar vardır’ki akıl sır ermez. Okumaya devam et

Seçime beş kala Adı Özgürlük

Paket programlar halinde hazırlanan imajlar satılıyor bu ülkede insanlara; Bir kısmı Bir elinde Kuran, diğer elinde haram lokma tutan. Bir kısmı düne kadar, Milliyetçiyim diyerek beş yıl boyunca, AKP ye koltuk değneği olan. Diğer bir kısmı başka tarafta sloganlarıyla, kılık kıyafetleriyle, danslarıyla hatta yiyecekleri 0003ve içecekleriyle. Özgürlük kavramını‘da katarak senaryolarında insanları şucu bucu olmaya zorluyor.

Özgürlüğün tanımı bu kavramdan ne anladığınıza ve bu kavrama ne gibi anlamlar yüklediğinize bağlı olarak değişir. Özgürlük, kimileri için bağımsızlık demekken, kimileri için eşitlik, kimileri için gizlilik, kimileri için ise sorumluluk anlamına gelebiliyor. Avrupada 17. yüzyılda yayınlanan İnsan Hakları Bildirgesi’ne Göre ise özgürlük, kişinin bir başkasına zarar vermeden herşeyi yapabilmesidir. Bu gün ise Hukuk devleti ilkesine bağlı, çağdaş devletlerde kişilerin temel hak ve özgürlükleri, anayasal güvence altındadır.

Nedir sahip olduğumuz temel hak ve özgürlükler? Çağdaş demokrasilerde bireysel özgürlükler, özel bir değer ve önem kazanmıştır; artık bireysel özgürlüklere devletin ve hiç kimsenin karışması söz konusu değildir ve olmamalıdır. “Özgürlük, başkasına ve vatana zararı dokunmayacak her türlü tasarrufta bulunmaktır” Bütün bu haklara bağlı olarak kendi topraklarımızda kendi denizimizden faydalanmak için yabancı bir ülkeden gelen bir turistten daha fazla para ödeyerek tatil yapabiliyorsak, Kendi ülkemiz’de bile yabancı turistler kadar saygı görmüyorsak özgür sayılır mıyız? “Parası olmayan ne yapsın, hangi tatilden bahsediyorsun?” diyenlerinizi duyuyorum.

Evet parası olmayan insanlar daha önemli haklardan da mahrumdurlar. Örneğin sağlık; uygar bir toplumda yaşayan her insanın belli bir süreçten geçmesi gerekirken, biz var olan hastalığımızın tedavisini zar, zor yaptırıyoruz. Kimileri sofralarındaki fazla miktardaki yiyecekleri çöpe atarken kimilerinin yiyeceklerini bu çöplerden topluyor olması kimin suçudur? Ve ya sosyal yardımlaşma fonundan tahsis edilen ve davul zurna ile dağıtı

Erdoğan%Obama

lan yiyecek yardımlarını almak mecburiyetinde bırakılmışsak; ne kadar özgür sayılırız? Örneklerin sayısı daha da can alıcı biçimde arttırılabilir. Onlarca yüzlerce çeşitli başka başka örnekler sunulabilir. Benim gördüğüm, bütün bunlar özgür yaşamın diğer bir yüzü…

Evet yaşamın diğer yüzü sizce nasıl?… Diğer bir tarafta durum gerçekten çok daha vahim. Çünkü çözümü yok! Mikrofonu alıp çıksam, sokak, sokak dolaşsam ve sorsam kendini büyük ihtimalle “özgür” olarak tanımlayacak genç arkadaşlara;… Gece kulüplerinin kapısında içeriye girmek için kuyrukta beklemek nasıl bir duygu? Kapıdaki görevliye kendini beğendirmeye çalışmak, içeri girmek için dil dökmek nasıl bir özgürlük hissi yaratıyor bünyelerinde acaba? Yoksa içeri girenlere mi sormalı özgürlüğü? Herhalde içeride insan kendini daha özgür hisediyordur.  Ayna ayna söyle bana. Okumaya devam et

Genel kategorisine gönderildi

Bir kayıp daha

Türk müziğinin acı kaybı. Pop müziğinin büyük ustası Kayahan Acar yaşamını yitirdi diye tüm haberlerde görünce inanasım gelmedi. Kazahan_02Türk pop müziğine yüzlerce eser bırakan Söz yazarı, Yorumcu, Bestekar bu büyük ustanın aniden, çok erken aramızdan ayrılışı beni derinden yaraladı. Seksenli yıllara damgasını vuran Kayahan; 1981 de Canım Sıkılıyor canım, 1988 de Benim şarkılarım, 1989 da Benim şarkılarım 2 ile hayatımıza girmişti. Büyük sanatçı‘nın aramızdan ayrılışını farklı yorumlayacağım. Milyonlarca insanın gönlüne girmiş ve orada taht kurmuş güzel insanları, sevgi için yaşayan canları Tanrı erkenden yanına alıyor. Bu acımasız dünyada daha fazla acı çekmesinler daha fazla yıpranmasınlar diye. Bir şekilde koruma altına alıyor gibi geliyor bana. Okumaya devam et

ALMANYA-TÜRKİYE Film festivali

Kış aylarının bitiminde Almanyanın Nürnberg kentinde en önemli kültür festivali olarak kabul, edilen ve açılışı sabırsızlıkla beklenen Türkiye Almanya Filmfestivali 20 inci  kez 13.Mart Cuma akşamı Nürnberg Tafel salonundaFilm Festival_03 star sanatçıların ve geniş bir katılım iştirakı ile başladı. 22 Mart tarihine kadar sürecek olan  Festivalin 20. yılı açılış galasında Hanna Schygulla, Şener Şen Onur Ödüllerini aldılar. Klaus Eder, Cem Yılmaz ve Uğur Yücel açılışa onur konukları olarak katıldılar. Açılış filmi Türkiye‘de sinema’da film izleme olgusuna büyük katkıda bulunan, Türk filmlerini topluma tekrar sevdiren ve baş rolünü Şener Şen’in üstlendiği Eşkiya filmiyle oldu. Okumaya devam et

Genel kategorisine gönderildi

Rakı balık Ayvalık!

Zaman kendisinin efendileri olmak için nihayetinde doğa kanunlarını kullanabilir; Mesela hızlı bir araba bunu biraz daha eğlenceli hale getirebilirdi. Bir gün kendi ülkemdeki doğa katliamında bile bir günah yüklenmeyen, göklerin hükümdarı olarak doğaya hükmetme gücü; Er‘doğa‘nın emrine kontrolü altında girer ve insanlık gitgide daha korkunç bir hâl alırdı. Her şeyi çirkinleştiren zamanın elini tanıdım ve kendi kendime şöyle düşündüm; “Ey ……. aşağının, yukarının bile kabul etmemesi gereken, ülkemin iyiliği için derken,  ülkemi haksızlık ve çirkinlikler yüzünden acınacak hale  düşürdüğünü göremeyen, zulme karşıyım derken zulm eden, gecekondudan saraylara yükselen, sana güvenen, seni seven insanların üzerine basa basa yükselen, sanadır anlarsan eğer. Barış güzel birşey ama büyük Atatürkün dediği gibi önce Yurdun’da varsa. Amaçlar; milli mesele olmadığı gibi insanlarımızı ayrıştıran, Teröre ve teröristle itfikak içinde bulunan ve bunu yaparken kılıfına uyduranlardır. ‘‘sözüm malum meclisten dışarı‘‘ _DSF8367

Daha hala akıl erdiremediğim şu ileri demokrasi dedikleri nasıl bir şey? Kırk yılı aşkın bir zaman biriminde Avrupada yaşayan ben nasıl olurda bunu farkedemedim. Yaslara karşı gelmek avrupada büyük bir suç teşkil eder. Bu sebepten olsa gerek, kolluk kuvvetleri suçlulara karşı müsamaha göstermezler. Gerektiğinde şiddete bile baş vururlar hemde gözlerini kırpmadan. Almanya‘da devletin parasına göz dikenler çalanlar belli anlaşmalar ile cezadan kurtulabilirler. Peki vatandaşın cebine göz dikenler işte onların affı yoktur hapishaneyi boylarlar. Yediden yetmişe yasalar önünde her kes eşittir. İşçi Ahmet, Memur Hans, Millet vekili Müller, ve hatta Başbakan Merkel bile yasalar önünde her hangi bir ayrıcalığa tabi tutulmazlar. Trafikte kim suç işlediyse, kim vergi kaçırdıysa, kim vatandaşı dolandırdıysa, kim ihaleye fesat karıştırdıysa, kim vatandaşın ödediği vergileri çar çur ettiyse, kim rüşvet aldıysa ve inanın memurundan vekkillerine kadar kim hediye almaya cürret ettiyse kurtuluşu yoktur. Hakim karşısına çıkar ve cezasını çeker. E tabi buna da demokrasi denmez. Devletin bürokratları, Kolluk kuvvetleri, Belediye başkanları,Memurları, koskoca Millet vekilleri, Bakanlar, Baş bakan hatta Cumhurun başı nasıl olurda mahkeme önünde hesap verir. Mesela Almanyada Millet vekilleri Berlindeki meclis toplantısına katılabilmek için devletin ücretsiz verdiği ikinci sınıf Tiren biletini kullanırlar. Birinci mevkide seyyahat etmek isteyen cebinden farkını öder. Öyle maaşları falan da yoktur katıldıkları toplantı saatine göre bordroları hesaplanır maaşları tahakkuk eder. İşçi fabrika‘da giriş çıkış için kart basar, Millet vekili Meclis girişinde deftere imza atar.  Öyle devlete ait araba, telefon, özel sağlık hizmeti, sekreter, koruma gibi ayrıcalıkları hiç olmamıştır.  Doğrudur Almanya bir polis devletidir ve polisler suç işleyenlerin korkulu rüyasıdır. Almanyada Savcı suçluyu elinde kesin deliller varsa mahkemeye sevk eder. Polis ellerinde kesin delil olmadan hiç kimsenin evine giremezler arama yapamazlar. Hiç bir savcı elinde kesin delil omayan polise arama emri vermez. Hiç bir hakim kesin delil olmadan her hangi birinin tutuklu yargılanmasına karar vermez ve inanın kiç bir kimse mahkeme kararı olmadan suçlu olarak adlandırılamaz. Mahkeme kararları asıl olandır ve yediden yetmişe herkes bu karara uymak mecburiyetindedir. Mahkeme kararlarını görmezden gelenlerin isterse Cumhurun başı olsun vay hallerine. Kırk yıldan beri böyle diktatörlükle yönetilen bir ülkede yaşamışım. İleri demokrasi lafını duyduğumda nasıl bir şey olduğunu çok merak etmiştim.  Şimdilerde ne demek istediklerini anlayabiliyor ve şu diktatörlükle bire bir örtüşen Almanya’da ileri olmayan demokraside yaşadığıma şükrediyorum. suyunu, doğasını,_DSF8365

denizlerini ormanlarını ve inanın insanlarını özlüyorum ve bu gidişle‘de daha da özlemeye devam edeceğim gibi geliyor. Daha özlu bir ifade ile, üretim; doğayı değiştirir diyenlere asla ve asla inanmıyorum. Yaşadığım ülkede üretim doğayı değiştirmek bir yana güzelleştiriyor diyorum. Ülkemi yöneten siyasiler hele hele bu gibilere daha hala oy verenler onu mahvetmek  zorunda değillerdir. Belkide yeni bir  siyasal sürecin kapıları aralanıyor diye korkuyorlardır. Bu yeni süreçte seçimlere kadar ülkemi yönetenler acınacak bir biçaredir, o kadar. Korkunun ecele faydası yok derken ne de Güzel demişler anlayana tabi. Sakın ola kimse üzerine alınmayasın ha. Yazık hemde çoook yazık. Hakkın verdiği güzelliğin içine etmek. Hiç kurtarmasaydınız yabancıda kalaydı hiç değilse  hakkın verdiğine saygı duyarlardı. Öyle rakı balık Ayvalık demekle yürümez bu kervan. Hey  Ayvalık ve sana yeni bağlanan mahalleliler. Sizlerde hiç mi vicdan, Allah korkusu yok. Bir gün toparlanın’da çevrenize bir bakın utanın. Ben ortaya yazdım alan istediğini alsın. Sende ahı olanların hesabı bir gün bulur seni aşağıdamı yukarıda mı yakalar işte orasını kalbinden geçirmeden dilinden düşürmediğin Cenabı hak bilir. Balık baştan kokarmış bu kafalar düzelmedikçe ne köy olabilirsin ne de kasaba.

Mehmet Tevfik Özkartal..

ŞAH MAT !

Ülkemde bir seçim oyunu daha sergileniyor. Adına’da demolratik seçim diyorlar. Artık ne kadar demokratikse.

Yurt dışından baktığımda Film seyreder gibi izliyorumUnbenannt-4 çekimi yapılan bu Filmi. Senaryosu AKP tarafından yazılmış Baş rolde Recep tayip erdoğan, ve oyuncular Kılıçtaroğlu  bu senaryoyu yazan AKP HDP ve Baş oyuncusu Recep tayip Erdoğan. Yardımcı oyuncu Demirtaş küçük rollerde Kılıçtaroğlu ve Bahçeli.

CHP ve MHP nin yanlış stratejisi; CHP ve ya MHP liler her zamanki refleksleriyle “oyları bölmeyin, oyları bölmeyin, diye ağlamaya başladılar. Ve islam örgütü başkanını tek Çatı Cumhurbaşkanı adayı olarak piyasaya sürdüler. Ne olurdu CHP, MHP kendi adaylarını çıkarsa idi? insanlardaki Cumhurbaşkanı seçimine katılma motivasyonunu öldürmemiş, herkese kendi ideal cumhurbaşkanı adayını destekleme imkanı vermiş olurlardı.  Katılımın artması Tayip Erdoğanın ilk turda seçilmesini zorlaştırır ikinci turda halkın iki aday arasında karar vermesine yol açardı. Artık çok geç. Yapılabilecek tek şey seçimleri boykot etmek.  % 51 ve fazlasının  sandığa gitmeyerek boykot etmesi  durumunda %49 ve ya daha azı ile seçilmiş olan Cumhur Başkanı sorgulanacaktır. SANDIĞA GİTMEMEK EN İYİ ÇÖZÜM.

Yüksek Seçim Kurulu, zaten AKP yazdığı senaryonun gerçekleşebilmesi için Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanacak seçmen sayısının, yurtiçinde 53 milyon 354 bin 423, yurtdışında ise 2 milyon 806 bin 114 oldu Kurul Başkanı’nın açıklamasına göre, seçimin ilk turu için bastırılacak oy pusulası sayısı 73 milyon 849 bin 80 adet. Yani seçimin ilk turu için basılacak oy pusulalarının sayısı, seçmen sayısından 17 milyon 688 bin 543 adet fazla!

Neden? Mantıklı bir nedeni var mı bu kadar fazla oy pusulası basmanın? Seçmenlerin kaç sandıkta oy kullanacağı, her sandıkta kaç seçmenin kayıtlı olduğu bir sır değil, biliniyor. AKP seçmeni dışındaki kitle için bakarsak, en basit mantıkla Erdoğan’ın oyunu arttırıp ilk turdan %50’yi geçme ihtimalini yükseltti demektir.

Neden? Mantıklı bir nedeni var mı bu kadar fazla oy pusulası basmanın? Seçmenlerin kaç sandıkta oy kullanacağı, her sandıkta kaç seçmenin kayıtlı olduğu bir sır değil, biliniyor. AKP seçmeni dışındaki kitle için bakarsak, en basit mantıkla Erdoğan’ın oyunu arttırıp ilk turdan %50’yi geçme ihtimalini yükseltti demektir.

Ülkemin vatanını seven, yurtdaşları; Ne Tayip, Ne Ekmeleddin ne de Demirtaş. Üçünü birden boykot ederseniz göreceksiniz ki o yüce makama seçilmiş olan hiç bir aday o makamda rahat oturamıyacaktır.

Dünyanın hiç bir yerinde en az seçmen sayısının %51 nin sandığı boykot ettiği bir seçim demokratik olarak kabul görmez. Hırsızlıkla suçlanan bir adayın aklanmadan o yüce makama aday olması bile Ülkem için büyük bir ayıptır. Ülkenin bölünmesini savunan diğer bir adayın Cuhur Başkanlığına aday olması daha büyük bir utanmazlıktır. Çatı aday formülü ile gündeme oturan muhalefet partilerinin’de ne kadar demokratik olduğu sorgulanmalıdır.

Başkanlık ve ya yarı Başkanlık sistemi ile yönetilen demokratik ülkelerde Cumhur başkanlığı seçimleri iki turlu yapılır ve ilk turda onlarca aday  arasından en çok oyu alan iki kişi ikinci turda seçmenin karşısına çıkartılırlar. Kendi desteklediği adayının ilk turda elenmesi üzerine halk iki adaydan birini seçme şansına sahiptir.

Bu uygulamanın dışındaki bir seçim sistemi sadece ve sadece bir Diktatör seçecektir.  Bu sebeple halkın aklı selim davranarak ihsanoglu-ailesi-fotograf-Sandığı boykot etmesi ve seçimlere katılmaması gerekir diyeceğim demesine‘de korkuyorum. Ülkemin bir daha çıkamayacağı bir karanlığın içine sürüklenmesinden korkuyorum. Şimdiki Başbakanımızın Cumhur başkanlığına seçilememesinin tek yolu sanırım ne kadar istemesek te Ekmeleddin beye destek vermekten geçiyor. Seçimlere katılım en yüksek oranda olmalı söz konusu Vatan’sa gerisi teferruat’tır. Tayip beyin Cumhur başkanlığı yapacağı bir Türkiye uykularımı kaçırıyor. Kendi mezhebinin dışındakileri yok sayan belkide kendi mezhebine bile inanmayan devamlı takkiye yapan bir insanla karşı karşıyayız. Mevcut televizyonların neredeyse tamamı Ramazan özel programları ile sabahlara kadar yayın yapıyorlar. Bu ülkede Yirmi milyon Alevi, 5 Milyon dan fazla Şafii, Caferi, 2 Milyon Hiristian Ortodoks, Süryani, vbg. Vatandaşın yaşadığı unutulmuş. Ülkemizi Sudi Arabistana çevirmek isteyen  bir inasan her gün televizyonlarda atıp tutuyor. Devletin parası ile seçim kampanyası yapıyor.  Tüm karanlık güçleri arkasına almış benden başka birini seçme şansınız yok dercesine atıp tutuyor.

EY ÜLKEMİN GÜZEL İNSANLARI BU OYUNA GELMEYİN. İSTEMESENİZDE SİZİN ANLAYIŞINIZA HİTAP ETMESEDE SADECE TAYİP’TEN KURTULMANIN YOLU OLARAK ÇATI ADAYI’NI  DESTEKLEYİN. SON PİŞMANLIK FAYEA ETMEYECEKTİR. EN AZINDAN BU SEFER  ŞAH MAT DEMELİYİZ.

Mehmet Tevfik Özkartal


Genel kategorisine gönderildi

Takdir-i ilahi

Sayın Başbakanımızdan başlayarak Bir çok AKP milletvekillerinin ağızlarına sakız ettiği bu kelimeyi duyunca miğdem bulanıyor.soma-maden-kazasi-ve-maden-işçisi Nasıl oldu‘da da ülkem bu kadar Cahil cühelanın yönettiği bir ülke haline dönüştü. Ne yani  Takdir-i İlahi’mi diyeceğiz kazanın oluşuna. Ülkemi yöneten AKP zaten kendi kendine bir Takdir-i İlahi. İnançlara saygıları olmayan, sadece kendi inandıkları doğrultusunda bir ülkenin insanlarını din ile kandıran, kandırıldaklarının dahi farkına varmayan %43,8 lik bir oy oranı ile destekleyenler daha çok şey yaşayacaklar. Din ile aldatılmaya gözlerini kapatanlar, İslamın önce insan diyen emrini unutarak yaşayanlar, yöneticilerini Tanrı yerine koyan, zulm edenleri, yetim hakkı yiyenleri baş tacı eden toplumların çekecekleri eziyet hem bu dünyada hem ahiret’de gerçekten de Takdir-i İlahinin gazabından kurtulamıyacaklardır. Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğanın, Zonguldaktaki kazada ölen 30 maden işçisi için söylediği şu sözler unutulmamalı. “Bu mes­le­ğin fıt­ra­tın­da ölüm va­r”, ya­ni ka­za­la­rın do­ğal ol­du­ğu­nu söylüyor­du. Dö­ne­min Ça­lış­ma ve Sos­yal Gü­ven­lik Ba­ka­nı Ömer Din­çer ise “Gü­zel öl­dü­le­r” açık­la­ma­sıy­la ta­ri­he geç­mişti. Şimdi Müslüman olmayan ülkelerdeki madencilere bir bakalım.

Yaşadığım Almanya’da 2012 yılı istatistiklerine göre tüm maden ocaklarında 40 bin civarında kişi çalışıyor. İtfaiye, kurtarma ekipleri ve yöneticilerle birlikte bu sayı 52 bine ulaşıyor. Almanya’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük maden ocağı kazası 1946’da Ruhr havzasındaki madencinin-yirtik-çoraplari-soma-maden-kazasiBergkamen’de taşkömürü ocağında yaşandı. Maden ocağı hava patlaması sonucu 405 kişi hayatını kaybetti. Almanlar Müslüman ülke olmadıklarından Takdir-i ilahi demediler. Bu tarihten itibaren alınan önlemler sonucu kazalar ve ölenlerin sayısında önemli azalma kaydedildi. 1960’lı yılların sonuna doğru kazalarda ölenlerin sayısı 10’lara, 1980’li yıllarda ise tek haneli rakamlara düştü. İngiltere, İtalya, Fransa gibi ülkelerde maden kazaları alınan tedbirler sayesinde Takdir-i İlahiye terk edilmedi. Fransa’da Soma kazasına benzeyen son kaza 10 Mart 1906 da, İngiltere‘de 12 Aralık 1866, Amerika‘da 6 Aralık 1907, Gallerde 14 Ekim 1913 İtalyada son otuz yıldır, Almanyada, son 50 yıldır bu tür ölümcül kazalar olmuyor.

Demek’ki madencinin fıtratında Müslüman olmayan ülkerde ölüm yok, Maden kazasında ölenlere güzel öldüler ve ya şehit oldular diyen de yok. Şimdi de ülkem ne yazık’ki ölümle biten maden kazalarında dünyada birinci olarak sırasına oturmuş, ülkemi yönetenler daha hala utanmadan, yüzleri kızarmadan  Takdir-i İlahi diyebiliyorlar.

Ey güzel yurdumun güzel insanları artık gerçekleri görünüz. Bu ikdidar bu ülkenin başında kaldığı sürece Tanrının gazabı hiç eksik olmayacak. Bakmayın siz öyle şaşalı konuşmalarına. Bunların çoğunun dini imanı para. Ülke için yapıyoruz derler kefeni unutup ceplerini doldururlar. Hesaba çekilecekleri günü akıllarına bile getirmezler. Buradan yazıyorum. Bu maden kazası’da unutturulur failleri terfi ettirilir inanın bir sonraki seçimde benim saf ve temiz yürekli vatandaşlarımı bir kere daha kandırırlar. Tanrı herkesi korusun bu şeytanlardan.

Mehmet Tevfik Özkartal

15.Mayıs.2014

Çevre kategorisine gönderildi

Devrimin adı bile aynı

Bu gün Türkiyede yapılmak istenen Ak Devrim 2002 yılında planlanmış ve 2014 yılında zafere koşuyor gibi gözüküyor.1616718_10203056338147353_606497636_n Iran’da 1963 yılında başlayan Ak devrim İran‘da 1979 – 1981 yılları arasında gerçekleşmiştir. Türkiyedeki hükümetin Başbakanı ve bakanlarının uygulamaları, çıkartmış ve çıkartacak oldukları yasalara bakıldığında  neredeyse İran İslam Ak devrimini hatırlatıyor insana. Türkiyede yargının hükümet tarafından ele geçirilmesi, MİT kanununda yapılan değişiklikler İran’da bir zaman yapılanlar ile bire bir örtüşüyor. İran, SAVAK örgütü  1971 yılından başlayarak bu devrime destek veren Sosyalist gurup Liberaller ve muhafazakarlar el ele vererek şahın ülkeyi terk etmesine kadar AK Derimin destekçisi oldular. Devrim tamamlandığı andan itibaren de Devrim muhafızları tarafından katledildiler. Şahın gidişi ile daha fazla demokrasinin geleceğine inananlar diktatör bir rejimin esiri oldular. Milyonlarca Iranlı ülkesinden kaçıp yabancı ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Bir çoğu sığındıkları bu ülkelerde bile Devrim muhafızları tarafından katledildiler. Türkiyemizde Yeni MIT yasası bir zamanlar İran’da kurulmuş SAVAK  örgütüne verilen hak ve yetkilerin bire bir aynısı. Umarım Ülkemin güzel insanlarının refahı,mutluluğu ve özgür yaşamaları adına 30 Mart seçimlerinde Sayın başbakanın aklını başına getirecek,  bir oy kaybı yaşar. Başbakanı yalan yanlış yönlendiren çevresinde kümelenmiş kendi çıkarları uğruna memleketi uçuruma sürükleyen akıl hocalarından kurtulacağı gün olur.

Ak devrim sürecinde farklı gruplar şahı devirme amacıyla birleşmiş, İslamcılar bu süreç içinde güçlenerek devrimi bir İslam Devrimi’ne ve demokrasi sloganıyla solcu, muhafazakar, aydın grup ve halkı birleştirerek zafere ulaştıkları diğer grupları saf dışı bırakarak sonunda dünyanın en acımasız diktatörlüklerinden birine dönüştürmüşlerdir. Devrim sonucunda İran bayrağından yüz yıllar ve kimi yazara göre binlerce yıldır İran’ın simgesini oluşturan Aslan ve Güneş amblemi kaldırılmış yerine İslam cumhuriyeti amblemi olan “Allah” yazısının logo şekli konmuş ve çeşitli itirazlara neden olmuş ancak varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.455px-Imam_Khomeini_in_Mehrabad

Ak devrimin zaferine doğru Silah depolarının kapılarını halka açacak ve devrimcilerin silahlanmasını sağlayacaktı anca devrimin zaferinin ardından bir çoğu ya hapse atılacak ya da idam edilecekti. Hava kuvvetleri 1979a doğru büyük grevlere sahne olmaya başlamıştı ve durum iyice şahın kontrolünden çıkmak üzereydi. Şah çeşitli aksiyonlarla protestocuları memnun etmeye çalıştı ancak başaramadı. Halkın kışkırtılmasında etkisi olan ana unsurlardan biri de şahın dindeki aşırılıklara çare bulmak ve halkı eğitmek için verdiği çabaya karşılık mollaların verdiği tepkiden ibaretti. Şah ve iktidardaki Rastakhiz Partisi özellikle köyler ve Kızların eğitimine ciddi önem veriyor ve bu durum dinci-Molla kesiminin tepkisini çekiyordu. Türkiye’deki Köy Enstitülerine benzer enstitüler oluşturan Rastakhiz partisi köyleri eğitmeye ve dindeki Mollaların etkisini eğitim ile azaltmaya çalışıyor ancak bu durum mollaların etkisi altında olan çocuklar ve gençlerin ebeveynlerinin tepkisini çekiyordu. Şah 1970 lerde batıyla ihtilaf kurmuş Ortadoğu’nun süper gücü durumuna gelmişti İran’ın gücünün yanında seslerini çıkartamayan ezeli düşman Arap dünyası bu duruma tepkiliydi. Sol ekibi, şahı halka ait Petrol gelirinin silahlara ve Molla ekibi paranın dini değerlerin aleyhine çalışmak için Turistikleşmeye harcamayla suçluyordu ancak her iki ekip de birbirini destekliyordu. 1972-76 arası İran tüm politik çalkantılara rağmen neredeyse sıfır enflasyon ile gidiyordu ve bu durum bazarileri iyice kışkırtmaya yaramıştı. (bu durumu Amir-Abbas Hüveyda’nın göstermelik mahkemede yargılanırken onu yargılayan Molla savcının usulüne uygun olmayan üslup ile suçlamasına yaptığı avukatsız savunmada cebindeki İran yapımı tükenmez kalemi çıkararak söylediği “benim dönemimin başlangıcında bu kalem 1 Riyal idi iktidarım bittiğinde de 1 Riyal idi” sözünden iyice anlaşılabilir.) Nihayetinde 1979’da protestolar çığırından çıktı 16 Ocakta Şah Kahir’ye gitti ve 1 Şubat 1979’da Humeyni İran’a döndü. Humeyni’nin Air France’a ait Boenig 747’de bir gazetecinin “İran’a dönüşte ne duygunuz var?” sorusuna “Hiç” cevabı vermesiyle çoğu aydın onu desteklemekten vaz geçtiği idea edilir ve birçok İslam cumhuriyeti muhalifi hala o konuşmayı hatırlatarak İran’ın nasıl bir rejime emanet edildiğini hatırlatır. Humeyni Tahrana dönüşte yaptığı ilk konuşmada “ben hükümet tayin ederim, ben yumrukla mevcut hükümetin ağzına vururum” cümlesiyle gerici bir monarşi oluşturacağının sinyallerini vermiştir. Ne yazıkki bu gün T.C. Başbakanının ağzından farklı laflar çıkmamakta. Bir gün bu hükümete destek olanlar Iranda olduğu gibi destekledikleri rejimin sahipleri tarafından katledilecekler. İşte o zamanda iş işten geçmiş olacak.

Demokratik bir yaşamın Ülkemize getirdiği kazanımları görmeyen gözler, unutanlar bir gün İranda olduğu gibi yaşamak mecbuiyetinde kaldıklarında Tiren çoktan kaçmış olacak. Umarım bütün vatandaşlarım Başbakanın bu günkü haleti ruhiyesini doğru teşhis ederek sandıkta bir kereliğine bile olsa yeter dur orada yetti garı ihtarında bulunur.

Saygılarımla

Mehmet Tevfik Özkartal

26.Mart.2014 Nürnberg

Genel kategorisine gönderildi

Şahidim gözler

Selam aşina olduğum bu ses karşısında biraz irkilerek gözlerimi açtım.0003 Hoş ama bir o kadar da yersiz bir sesti bu… Evet, bu onun sesiydi ve yüzüğündeki kalbin kapısını aralamıştı. İyi ama neredeyim ben? Daha doğrusu, o burada odamdamıydı? Ka¬fam karışmış bir halde gözlerimi ovaldım. Rüyamda tarihi Edirne koprüsünün diğer bir ucundan bana bakan yeşil gözleri görüyordum. Burası, bilinçaltımın sürekli ziyaret etmeye çalıştığı yerdi belkide, ancak bu defa onu anılarımın arşivlerinde aramayıp karşımda bulabildiğim için şanslıydım.

Elbette o da oradaydı. Endamı zarafeti öylece duru¬yor, Meriç suyunun köprü ayaklarına vuruken çıkarttığı ses eşliğinde çekingen bir şekilde bana gülüm¬süyordu. Kuvvetlice Köprü ayaklarına vuran su sesini ve hemen ardından kumu öpen milyonlarca köpüğün çıkardığı fışırtıyı du¬yabiliyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım ve onu, hızla dağılan uyku sisinin arasında beklerken buldum. Gitme, diye yalvardım tüm kalbimle. Kal, kal lütfen. Beni çağıran gülümseyişi ve bana doğru uzattığı elleri söz dinler bir şekilde yeniden be¬liriverdi. O an kalbimde, uzun zamandır hissetmediğim tanıdık bir çarpıntı hissettim, özlemin ta kendisiydi bu…

Ve sonra, bir anda ortadan kayboldu.

Bir iç çektim ve kendi kendime söylenerek saatime baktım. Üç buçuk. Bilgisayarın karşısında uyuyakalmış olmalıydım. Bir kez daha, bir anda uyuyup kalmak, yaşlı insanların lanetiydi. Biraz yorgun bir şekilde koltuğumdan doğruldum ve hal¬sizlik çökmeden önce yatmak için yatak odasının yolunu tuttum. O güzel gözleri görmeye devam edeceğimin umudu içimde. Belkide henüz hiç tanımadığım ten kokusunu çıplak vucuduna sarılırken içime çekebileceğim anın hayali ile olsa gerek gözlerimi bile açmadan yatağa girdim.Gözler

Kendimi bildim bileli düşünürüm; “ İnsan dediğimiz varlık kaç ruhu taşır bedeninde. Mesela yıllar sonra, bir şekilde, günün birinde ummadığımız bir yerde, zamansız bir şekilde onunla karşılaşırsam ne yaparım, nasıl davranırım?” diye. Uzun bir zamandan beri içimde bastırmaya çalıştığım, bazen görmezden ve duymazdan geldiğim, kendisinden kaçtığım bütün hücrelerime, düşüncelerime ve kişiliğime işlemiş ikinci bir kişilik, ve ya bir ruhun esiri gibi içimde yaşayan her neyse. Adını dahi koyamadığım bu ikinci kişiliğimle yüzleşmeli ve onunla yaşamayı öğrenmeliydim. Bunca zamandır geçen her yılın sonunda, içimdeki bu şeyin bir yıl daha benimle yaşamış olduğunun analizini yaptım durdum. Basit gibi Onu her görüşümde çektiğim acı ve heyecan, bunun son bulmamış olduğunun açık bir göstergesiydi. Bu durum ne kadar sürecekti. Beynimde yankılanan cevabının saldığı korkuydu bu ‘‘Yaşadıkça.” Günün birinde seni yabancı biriymiş gibi bir yerde karşılaşırsam ne olur? Önceleri, hadi canım sen de, nereden göreceksin onu diye gülüp geçmeyi denerim. Ama ya görürsem ne yapardım acaba? “Ona merhaba der miydim? Onunla konuşur muydum? Ona herşeyi anlatır mıydım?” Aşka tarif gerekmez deseler de siz onlara inanmayın. Yemek ve aşk birbirine benzer, her şeyin bir ölçüsü vardır. İzlenmesi gereken adımlar acele etmeden, dikkatle tarife uyulmalıdır. Sonunda ortaya lezzetli bir şeyler çıkar. Aşk tarifleri hem karmaşık ilişkiler, hem de zor tariflerle başa çıkmanız için var edilmiş duygulardır. Zaten tuhafık bende işte. Ruh ikizi’mi henüz bunun bile cevabını verememişken ne bekliyordum ne umuyordum bilmiyorum. Bildiğim tek şey meriçin sularına bırakıp kendimi götürdüğü yere kadar gitmek istiyorum.

Ne demiş şair : GönüI, dert iIe yandı; derdimi payIaşacak bir dost yok. Çok yer gezdim hüznümü azaItacak bir kişi yok. ‘Ben yarinim’ diyen çok amma gerçekte vefaIı bir yar yok.

Mehmet Tevfik Özkartal

Nürnberg 12.03.2014